Yasemin Eyceyurt

Yasemin Eyceyurt
@yasemineyceyurt
Av SDÜ Kamu Hukuku YL
'' Kendimize duyduğumuz saygı, gerçekleştirdiğimiz başarıların potansiyelimize olan oranıyla çıkar ortaya. Öyleyse: Kendine saygı = Başarı / Beklentiler'dir denebilir. ''
Reklam
''... kendimizden hoşnut olabilmemiz için her kalkıştığımız işte başarılı olmamız gerekmiyordu. Bir işte başarısız olmak canımızı sıkıyorsa eğer, bunun nedeni, o işe bütün gururumuzu ve kendimize duyduğumuz saygıyı yüklememizdi. ...''
David Hume, İnsan Doğası Üzerine Bir İnceleme'den akt. Alain de Botton: '' Kıskanlığı doğuran, kendimizle başkaları arasındaki oransızlık değil, aksine, yakınlıktır. Bir er generalini değil de çavuşunu ya da onbaşısını kıskanır; aynı şekilde tanınmış bir yazar, adı sanı duyulmamış yazar çizer takımını değil de kendisiyle benzer konumdakilere hasetle bakar. ...''

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
''... çünkü snopluk bulaşıcı bir hastalığa benzer. Snopluğu hor görsek de zaman içinde bizler de birer snop olup çıkar. Çünkü aşağılanmak, bizi aşağılayanların ilgisini çekmek için yoğun bir istek duymamıza neden olur. ''
'' 1892 tarihli bir Punch karikatüründe, bir bahar sabahı snop bir anneyle iki kızı Hyde Park'ta yürümektedir. Kızlardan biri heyecanla haykırır: 'Anne! Gördün mü, Spicer Wilcox'lar yanımızdan geçti. Duyduğuma göre bizimle tanışmak için can atıyorlarmış. Onlara seslensek mi?' 'Elbette hayır, tatlım,' der anne. 'Eğer bizimle tanışmaya can atıyorlarsa bu demektir ki bizimle tanışmaya layık değiller. Bizimle tanışmaya layık olan insanlar, bizi tanımak istemeyen insanlardır ancak!' ''
Reklam
William James, The Principles of Pyschology (Boston 1890)'dan akt. Alain de Botton ''Eğer bir cezalandırma yöntemi olarak suçlunun serbest bırakılması ama toplum üyelerinin onun yüzüne bile bakmaması ve onu tümüyle dışlaması gibi bir yol keşfedilmiş olsaydı ve bu fiziksel olarak da mümkün kılınsaydı, bu yöntemden daha zalimce bri cezalandırma olamazdı. Bir odaya girdiğimizde kimse dönüp bakmasa, sorduğumuzda yanıtlamasa, yapıp ettiklerimizle ilgilenmese, herkes bizi tamamen görmezden gelse ve bize aslında orada yokmuşuz gibi muamele edecek olsa, çok geçmeden içimizde büyük bir öfke ve ümitsizlik uyanır; bedensel işkencenin en zalimi ancak geçirebilir bunun acısını.''
''Geçmişe dair hatırladığım ilk şeylerden biri: Üç veya dört yaşlarındayım, üüzerimde bir elbise var, elimde bir oyuncak bebek, kendi kendime oynuyorum. Uslu uslu oynuyorum, fakat hiçbir bağlantım yok sanki. Etrafta kimse yok, tamamen izole edilmiş haldeyim. Güvenli, fakat mutluluk hissi yok, kendimi nasıl koruyacağımı öğrenmişim ama.'' ''Yalnız kalarak'' ''Yalnız kalarak ve evet... Temas kurmayarak. Başka görüntüler de geliyor. Uzunca bir süre, bulutların üzerinde yatıyormuş gibi bir his içerisinde yere uzandığım bir görüntü vardı; bulutlardan yapılma bir yatakta yatıyorum ve tepemde gri, renksiz bir gökyüzü var, tek bir ışık huzmesi vuruyor üzerime, fakat soğuk. Gerçekten tümüyle yalnız olma issi; öyle ki o huzme bile, sevgi olabilecekken olmamış. Ayakta kalmak için yapmam gereken şeyin HİSSETMEMEYİ ÖĞRENMEK olduğunu anlamışım.''
Sayfa 344 - iletişim yayınları
'' Her zaman 2 hayat sürdürdüğümü inkar edemem; biri gerçeğe en yakın olandı, onu hakiki var oluşum olarak adlandırabilirim, diğeri de sadece rol yaptığımdı. Bu ikisinin birlikteliği, zamanla beni yaşamda tutan bir var oluş yarattı. ''
''Artık umut edecek kadar duygusal değiliz. Umudun olmayışı bize insanlar, nesneler, ilişkiler, geçmiş, gelecek vesaire hakkında daha açık bir görüş sağlıyor. ''
'' Kurtulabilmek için inancın yüzde yüz olması gerekir. ''
Reklam
'' Hayatları mahvolmuş insanlar kritik anlarda zayıf düşer, vazgeçerler; oysa kritik anda vazgeçmemeliyiz. ''
''Belki de kilerde her zaman neşeli olmamı her gün sabahın köründe nereden kurtulduğuma bağlamalıydım. Ev benim için cehennemdi ve ben her gün Scherzhauserfeld mahallesine giderek oradan kurtuluyordum.''
Kendisi gibi bir hayalin peşinde ömür tüketen onlarca insan vardı. Yerkürenin dört bir yanına dağılmış, sessiz ama konuşkan, yalnız ama çoğul, acılı ama güleç, darmadağınık bir kalabalık. Hem de o kadar dağınık ki, insan ilk başta her birini yalnız, bir başına sanabilirdi.
''Oysa genç Süreyya birçok kez kayıp yurdunun kelimeleriyle de karşılaşmıştı. Varlıklarını hissediyor, onları bedeninde duyumsuyor, her bir kelime dilinin ucuna kadar geliyor, yine de hiçbirini okuyamıyordu. Büyük olasılıkla çoktan unutulmuş bir akustiğe sahiptiler. Belirli bir biçimleri ya da harfleri yoktu. Duyu dünyasına ait tatlı bir salınımla bedenini yalayıp geçiyor, beklenmedik bir anda belirip sonra yeniden kayboluyorlardı. Süreyya hanım ne yaparsa yapsın dindiremediği sıla özlemini bir kenara koyamıyor, yaşamın önüne bıraktığı izlerin, kayıp yurdunun kelimelerinin peşinden gitmekten vazgeçmiyordu. Çoktan yitip gitmiş bu kayıp kelimelerin coşkulu dünyası ile kendine has bilgisini bulup çıkartmak için senelerce yol aldı.''
Ne var ki, Harry kavuştuğu özgürlüğün ortasında ansızın şunu farketmişti ki, özgürlüğü ölümdü; tek başına kalmış, dünya onu korkunç şekilde kendi haline bırakmıştı; insanlar onu ilgilendirmekten çıkmış, hatta kendisi bile kendisini ilgilendirmez olmuştu; dış dünyayla ilintisizliğin ve yalnızlaşmanın giderek büyüyen havasızlığında yavaş yavaş boğulmaya başlamıştı. Çünkü artık ortada öyle bir durum vardı ki, yalnızlık ve bağımsızlık, isteği ve amacı olma özelliğini yitirmiş, onun yazgısına ve mahkumiyetine dönüşmüştü. Bir dilek dile denmiş, o da dilemişti ve dilenen dilek bundan böyle geri alınacak gibi değildi; içi özlem ve iyi niyetle dolup taşarak kollarını uzatıp, bağlanmalara ve birlikteliklere hazır olduğunu açıklaması boşuna zahmetti, artık tek başına bırakılmıştı.
Reklam
'' Bir insandaki dayanma gücünün sınırını merak ediyorum doğrusu! Baktım ki katlanılabilirliğin sınırına gelip dayandım, kapıyı açıverir, esenliğe kavuşurum.'' İntihar eden pek çok kişi vardır ki, bu düşünce olağanüstü güç sağlar kendilerine.
''... Senin hoşuna gidiyor, senin için bir değer taşıyorsam, senin için bir ayna oluşturuyorum da ondan; içimde bir şey var, sana yanıt veriyor, seni anlıyor. Aslında bütün insanların birbirleri için bu tür aynalar oluşturması, birbirlerine böyle yanıt vermeleri ve uyum göstermeleri gerekir; gelgelelim, senin gibi antika kişilerin işine akıl sır ermiyor, hemen bir büyülenmişlik içine sürüklenip kendileri dışındaki insanların gözlerinde hiçbir şey göremez, hiçbir şey okuyamaz duruma geliyor, onlara ilgi duymaktan çıkıyorlar. Böyle antika bir insan kendisine gerçekten içtenlikle bakan bir yüz gördü de bu yüzde bir yanıt gibi, akrabalık gibi bir şeyin varlığını sezdi mi, evet işte, bu kuşkusuz bir şenlik oluyor kendisi için.''
Sayfa 103Kitabı okudu
'' Yazık, ne söylesem beğendiremiyorum sana. Niçin kalkıp seni kendini beğenmiş biri yapayım, bundan ne geçer elime? Güzelsin, ben de bu yüzden sana şükran borçlu olduğumu göstermek istiyorum. Ama sen bunu sözcüklerle dile getirmeye zorluyorsun beni, oysa başka bir yola başvurup sözcüklerden bin kat daha iyi anlatabilirim aynı şeyi. Sözcüklerle sana hiçbir şey veremem. Sözcüklerle ne ben senden bir şey öğrenebilirim, ne sen benden.''
Sayfa 118Kitabı okudu
Şimdiye dek bilip tanıdığı ne varsa yine hepsiyle karşılaşıyor, hepsi karşısına çıkıp duruyordu, ama tümü de her seferinde farklıydı öncekinden.
Sayfa 148Kitabı okudu
Yumuşak sertten güçlüdür, su kayadan güçlü, sevgi zorbalıktan güçlüdür.
Reklam
Bilgelik bir başkasına anlatılamaz; bir bilgenin başkalarına anlatmaya çalıştığı bilgelik aptalca bir şey gibi gelir kulağa.
''...ama artık yıldızlarda ve kitaplarda aradığım yok, damarlarımda çağıldayarak akan kanın verdiği dersleri dinlemeye başladım.''
''Seven biri ne sevdiğine yalvarıp yakarır ne de ondan bir istekte bulunur'' demişti bunun üzerine Bayan Eva. ''Sevgi, kendi içinde bir kesinliğe, bir olgunluğa ulaşacak gücü barındırabilmelidir. İşte o zaman çekilmekten kurtulur, kendisine doğru çeker karşısındakini. Oysa sizin sevginiz Sinclair, benim tarafımdan çekilmekte. Günün birinde beni kendisine çekecek gücü gösterdiğinde, gelirim o zaman. Armağanlar vermek istemem ben, ele geçirilmek isterim.''
Sayfa 180Kitabı okudu
Eleştiri ile yaratı, bilimle sanat arasında öteden beri sürüp gelen bir savaştır bu, birbirine denk sayılmayacak güçlerin savaşı; öyle bir savaş ki, bilim hep zaferle çıkar savaştan ama bunun kimseye yararı dokunmaz; oysa sanat dönüp dolaşıp inanç, sevgi, teselli, güzellik ve edebiyat sezgisinin tohumlarını saçar çevreye ve her zaman için de karşısında verimli topraklar bulur. Çünkü yaşam ölümden daha güçlüdür, inanç ise kuşkudan daha kudretli.
Gök ile yerden önce hiçbir zaman yok idiyse, o zaman ne yaptığın nasıl sorulabilir? Çünkü zamanın olmadıği yerde " o zaman" diye bir şey de yoktur.
Reklam