Stefan Zweıg’ın bir çok kitabını severek okudum. Gerek akıcılığı, gerek anlatım tarzı ve betimlemeleri, bir oturuşta bitirilebilecek tarzdaki sürükleyiciliği ile kitaplığımdaki en çok kitabı bulunan yazar aynı zamanda kendisi.
Ama nedense bu eserinden diğerleri kadar tat alamadım. Daha öncede başlayıp yarım bırakmıştım ama bir şans daha vermek üzere yeniden başladım.
Kitap Süleyman’ın tapınağından çıkan, Yahudilerin kutsal emaneti yedi kollu şamdanın Roma’yı yağmalayan Vandalların eline geçmesini konu alıyor. Bu durum Yahudi cemaatinde şok etkisi yaratıyor ve cemaatin yaşlıları, olan biteni gelecek kuşaklara aktarması için o sırada yedi yaşında olan Benjamin’ide yanlarına alarak kutsal Menora’yı denizaşırı yolculuğuna uğurluyorlar. Seksen yıl sonra aynı Benjamin, şamdanı Yahudilere geri vermesi için imparatora yalvarmak üzere Bizans’a gidiyor. Ve şamdana yeniden kavuşma, kutsal emanetlerini kurtarma umuduyla yeniden şamdanın peşine düşüyor.
Herşeyden kutsal saydıkları şamdan tekrar kayıp mı olacak?
Yoksa Benjamin yıllar önce başaramadığı şamdanı kurtarmayı bu defa başarabilecek mi?
Herkese keyifli okumalar.
İnsanın durup dinlenmek istediği yerde huzursuzluk, barışı aradığı yerde savaş vardı; yazgıdan kaçılmıyordu. Bu bozuk dünyada tek sığınak, huzur ve avuntu duaydı.
Beden sakin olursa, akıl daha iyi çalışır.
Çünkü yaşamdan daha kutsal bir şey yoktur: Tanrı tek bir yaşamın bile boş yere heba edilmesini istemez.
Bir insan için bilmemek sormaktan daha kötüdür.