Sen bir türkü söylersin: her nağmesi nur..
Bütün yorgunluğum savrulur, gider.
Yayılır odalara bir serin huzur.
Silinir bütün sesler, bütün şekiller...
Sözüm de, kulağım da hep sende olur.
Halk İttihat ve Terakki Partisi'ni tutmuyor, İttihatçıları sevmiyordu. İttihatçılar ise bunu hazmedemiyorlar ve çıkardıkları gazetelerle, meşrutiyetin kendi eserleri olduğunu, bunu zorla da olsa millete benimseteceklerini, İttihat ve Terakki'nin fikirlerini herkesin kafasına sokacaklarını söylüyorlardı. Başarısız kaldıkça sertleşiyorlardı. Karşı görüşleri savunan, padişahı müdafaa eden gazete ve gazetecilere diş biliyorlardı. Siyasî muhaliflerini sokak ortasında öldürmeye koyulmuşlardı. İsmail Mahir Paşa ile Gazeteci Ahmed Samim ve Hasan Fehmi bunlardan sadece üçüdür.
Sayfa 497 - Nesil Yayınları, 15. Baskı, Nisan 2008Kitabı okudu
... Yurt dışına sürülen veya kaçan İttihatçılar Paris'te toplanmıştı. Orada gazeteler çıkarıyor, bunları gizli yoldan Türkiye'ye sokuyor, padişah aleyhtarlığını yaymaya çalışıyorlardı. Kâh İngiltere, kâh Fransa, kâh Rusya bunları destekliyordu. Çünkü Sultan Abdülhamid gibi bir siyasî ve dinî otoritenin Osmanlı Devleti'nin başında bulunması, yabancıların menfaatlerine aykırı düşüyordu.
Ermeniler Doğu Anadolu'da bir devlet kurmak, Yahudiler Filistin'e yerleşmek, İngilizler Arap Yarımadası'nda kökleşmek, Ruslar Balkanlar'dan sıcak denize inmek, Fransızlar imparatorluktan pay almak, Yunanlılar İstanbul'u geri almak için İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne sızmışlardı...
Samimi İttihatçıların düşüncesine göre, Abdülhamid devrilince Avrupa devletleri Osmanlı Devleti'ni rahatsız etmeyecek, sıkıştırmayacaklardı. Böylece Osmanlı Devleti rahatlayıp bütün enerjisini kalkınma yolunda harcama fırsatını bulacaktı. Oysa bunun tam tersi oldu ve Osmanlı Devleti kısa süre içinde acemi ittihatçıların elinde parçalandı.
Sayfa 494 - Nesil Yayınları, 15. Baskı, Nisan 2008Kitabı okudu
Şu var ki, Sultan Abdülhamid uzun süren saltanatı müddetince ancak birkaç idam kararını imzalamış, kendisini öldürmek isteyenleri bile bağışlamıştır... Orman gibi sehpalar ondan sonra kurulmuş, binlerce kişi mahkemeli mahkemesiz öldürülmüştür. Ve onu düşürenler, Osmanlı Devleti'ni Birinci Dünya Savaşı'na sokmuşlar, yıkılışını hazırlamışlardır. Bu durumda, Sultan Abdülhamid hakkında hüküm verirken, tarih bizi insaflı olmaya davet etmektedir.
Sayfa 494 - Nesil Yayınları, 15. Baskı, Nisan 2008Kitabı okudu
Müslümanların hatasını, eksikliğini İslâmiyet'e mal etmek iptidaî bir zihniyettir. Günümüzde İslâm dünyası buhran geçiriyor, inşallah bu buhranı atlatacaktır. Biz de Batılılar gibi, hâkim olduğumuz memleketlerde ne bulduysak, ülkemize taşısaydık, maddi imkânlarımız ölçülemezdi. Fakat hakka ve merhamete istinat eden dinimiz güçlüyüz, hâkimiz diye herşeyi alıp götürmemizi yasaklar. Unutulmamalı ki Fatih, Yavuz, Kanunî, daha öncesinde Büyük Selçuklular, Karahanlılar zamanında da Müslümandık; gücümüze hiçbir millet erişemezdi. İslâmiyet güçlü olmayı engelleseydi, o zamanlarki gücümüzü nasıl izah ederiz? Zannettiğiniz gibi, hristiyanlık tekâmül için kâfi olsaydı, ilk hristiyan devletlerden biri olan Habeşistan'ın en ileri ülkelerden birisi olması gerekirdi. Sonra Avrupa neredeyse iki bin yıldan beri hristiyan'dır. İslâm dünyasına karşı üstünlüğü ancak son yüz-elli yıldır ele geçirdi. "Gücü dinden geliyorsa, neden daha önce güçlü değildi?" sorusunu açıklamamız gerekmez mi? Demek ki müslümanların güçsüzlüğünü, Hristiyanlar'ın güçlülüğünü başka noktalarda aramak lâzımdır.