Sanma şâhım herkesi sen sâdıkâne yâr olur
Herkesi sen dost mu sandın belki ol ağyâr olur
Sâdıkâne belki ol bu âlemde dildâr olur
Yâr olur ağyâr olur dildâr olur serdâr olur
Zâhid Efendi'nin bu Çerkes taraftarlığı, hattâ onun tarihe bakışına da sirayet etmiş!. Bu tabiî önceleri malûm değildi. Fakat M. Sabri Efendi'nin kadere dair risalesine verdiği cevapta ortaya çıktı. Meğer bu yüzden de Sabri efendiye bir kırgınlığı varmış... Bu dargınlığa, daha önce cereyan eden şöyle bir hâdise sebep olmuş: Mısır basınında, "Bugünkü Türkiye Müslüman dünyasına niçin yardım etmiyor?" diye bir bahis açılmış. Bunun üzerine Abdullah Annan isimli bir tarihçi:
- "Bugün Türkiye'den ne yardım bekliyorsunuz? Türkiye, Osmanlı Devleti olduğu devirlerde bile Müslüman dünyasına yardım etmemişti..." diyerek bir yazı neşretmiş. Bu yazı bir gazetede çıkınca, Miralay Sadık Sabri bey okuyup üzülmüş ve M. Sabri Efendi'yi durumdan haberdâr etmiş. M. Sabri Efendi hemen bir reddiye ve Osmanlıyı müdafaa eden bir cevap yazmış ve neşretmiş. Osmanlı padişahlarını ve Mısır'ı fetheden Yavuz Sultan Selimi medhetmiş. Bu medh Meğer Çerkes olan Zâhid Hoca'ya ağır gelmiş. (Malûm Tomanbay da Çerkes). Kader meselesinde Sabri Efendi'ye yazdığı cevapta lâfı buraya getirip şöyle diyordu: "Müftilenâm, son inkılâplardan sonra Türklükten istifa ettiğini yazmıştı; demek vazgeçmemiş! Yoksa Yavuz Selim'i övüp de başına belâlar getirmezdi. Tomanbay gibi bir kahramanı astırmış olan, yavuz Selim gibi bir yırtıcı kuş övülür mü?"
Rahmetlik Erbakan hocamın bir sözü vardır: "Yanlışın en tehlikelisi, doğruya en yakın olan yanlıştır. Çünkü, doğruyla karıştırılması ve insanların daha kolay aldatılması ihtimali taşımaktadır."
İşte bu eser, müellifin bazen selefi bir kafayla, bazen de adeta solcu bir kafanın İslam telakkisiyle Müslümanlara "gavura vurur
Kanuni Süleyman ( 1520-1566) yalnız Yavuz Selim'in Doğu'daki eserini tamamlamakla kalmadı. Batı'da büyük askeri ve siyasi başarıları ile Osmanlı Devleti'ni Avrupa siyasetinin hakim bir unsuru duruma yükseltti.
ATATÜRK, TÜRK TARİHİNİN EN ÖNEMLİ DEĞERİDİR
Atatürk, batılı sömürgeci ve yayılmacı niyetlerin ve yerli işbirlikçi feodal kalıntıların yurdumuzu talan etmesi için Türk insanlık devrimini başlatmadı.
Devrimi olgunlaştıracak ve ona sahip çıkacak nesiller yetiştirmekten vazgeçen ve feodal toprak ağası zihniyetin iktidar olduğu günden bugüne
Osmanlılar ve genel olarak İslam üzerine çok sayıdaki eserinde Luther, Müslümanlar hakkında genel olarak kabul gören görüşten çok daha incelikli bir görüş geliştirdi. Aslında, kendi gelişen felsefesi ile İslam arasında birkaç anlamlı yakınlık fark etti. Belki de en güçlü ortak nokta, onun ve İslam’ın yerleşmiş inançlara karşı çıkma niteliğiydi. Müslümanlar hakkında, “Bütün heykelleri ve resimleri reddederler ve yalnızca Tanrı’ya biat ederler,” diye yazdı. İslam’ın “tek Tanrı’ya” ve onun ibadet ruhuna yaptığı vurguya, Katolikliğin tablolara, yaldızlı süslemelere ve ruhani seçkinlerin etraflarını müsrifçe donatma düşkünlüğünden daha çok saygı duyuyordu.