Bir zamanlar, karanlık gölgeler arasında kaybolmuş bir adam vardı. Siyah saçları, yalnızlığının bir yansıması gibi görünüyordu. Hayatı boyunca birçok kez yıkımla yüzleşmişti ve artık içinde umut kıvılcımları bile kalmamıştı.
Günlerini, yalnızlıkla dolu odasında geçirirken, geçmişin hayaletleri onu adeta zehirliyordu. Düşünceleri, karanlık bir labirentin içinde kaybolmuş gibiydi ve çıkış yolunu bulamıyordu. Kimse onun çığlıklarını duymuyor, kimse onun acısını anlamıyordu.
Bir gece, o karanlık odada, yalnızlık kollarını daha da sıkı sararken, içindeki çaresizlik korkunç bir zirveye ulaştı. Artık bu acıyı daha fazla taşıyamayacağını hissetti. Elini bir bıçağa uzattı ve derin bir kesik attı. Ama bu kesik, yalnızlığının, acısının ve umutsuzluğunun bir sonu değil, sadece bir başlangıcıydı.
Sessizce kanıyor, içindeki karanlık dalgalar onu daha da boğmaya başlıyordu. Son nefesini alırken, odanın sessizliği onun hayatının sonu oldu. Siyah saçlı adam, yalnızlık içinde boğularak intihar etti ve hiçbir şey değişmedi. O karanlık odada, sessizlik ve yıkım hüküm sürdü.