Devlet büyüdükçe insanlar küçülüyor, onemsizlesiyor ve degersizlesiyor. Devlet büyüdükçe, iştahı da kabarıyor. Bunun faturası daha fazla vergi ve ceza olarak hepimize kesiliyor.
Darbe gecesinden bugüne uzanan süreçte yaşananlara bakıldığında, “Apoletli faşizm ile sivil faşizmin taht savaşında tek kazananın faşizm olduğu" hakikati gün gibi ortada duruyor.
"Ağar'ın yaptığı organizasyonların hepsi kendi cebi içindi. Gördüm, yaşadım. Bana iş adamını arattırıyorlardı. 'Bu Pkk' ya para veriyor. Ortak dostumuz. Ya abi bu adam Çorumlu, nasıl Pkklı olur? Ya veriyormuş dedi.. Adama küfür. Sonra adam bunun yanına gidiyor, iki bond çanta parayla. "
“Bir tane kızcağız var. Kırgız ya da Kazak uyruklu. Bir gün evvel kızcağız jandarmaya gidiyor. Tolga Ağar bana taciz yaptı. Tecavüz, taciz diye kibarlaştırmaya gerek yok. Kıza tecavüz ediyor. 18 yaşında. Tecavüz. Zorla tecavüz ediyor. Kız şikayet ediyor. Daha sonra helikopterle gelip bu kardeşi alıyorlar. Babası Mehmet Ağar aldırıyor. Kız ertesi gün ölü bulunuyor. Ne kadar enteresan, ne kadar acı değil mi?
12 Eylül 1980 askeri darbesi Türkiye sermaye sınıfının neoliberal kapitalist dönüşümünün önündeki toplumsal direnci ezmek için kullandığı bir müdahaleydi. 12 Eylül tüm gaddarlığıyla halkı ve solu ezmeye yönelirken devlet içinde de sarsıntıya yol açmıştır.
Darbeciler, cemaatlerin desteği karşılığında okullarda dini eğitimi zorunlu hale getirdiler. Buna karşı Felsefe zorunlu ders olmaktan çıkarılıp seçmeli hale getirildi. Evren'in bu tutumu dini cemaat ve tarikatları rahatlattı.