Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Amanda Ripley

Amanda RipleyDünyanın En Zeki Çocukları yazarı
Yazar
8.4/10
26 Kişi
122
Okunma
3
Beğeni
1.887
Görüntülenme

Amanda Ripley Sözleri ve Alıntıları

Amanda Ripley sözleri ve alıntılarını, Amanda Ripley kitap alıntılarını, Amanda Ripley en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Bazı çocuklar çok fazla şey öğrenirken, diğerleri neden çok az şey öğreniyordu? Eğitim, veriler içinde ani çalkalanmalar yaşıyordu. Gittiğim her yerde, zengin ya da fakir mahallelerde, beyaz ya da zenci mahallelerinde, çocukların ne bildiğiyle ilgili anlamsız iniş çıkışlar gördüm. Ulusal veriler de aynı yokuş ve inişleri gösteriyordu, tıpkı lunaparklardaki tepeleri ve çukurları ile mide bulandıran tırmanma trenleri gibi. Eğimlerin ve dönüşlerin bir kısmı para, ırk ya da etnik köken gibi olası etkenlerle açıklanabilirdi. Fakat bu her şeyi açıklamaya yetmiyordu. Başka bir şey daha vardı.
Finlandiya'da geçirdiğim sürece, ABD'de anlatılan, vasatlığımız için çocukların geçmişlerini ve yaşadıkları mahalleleri suçlayan çeşitlilik hikâyesinin, fonlamada yapılan eşitsizlik kadar zehirleyici olduğunu düşünmeye başladım. Bu, hikâyenin yanlış olduğu anlamına gelmiyordu ancak özünde bir kadercilik yatıyordu. ABD'de çok fazla
Reklam
Ebeveyn coğrafyası
İş, eğitim konusuna gelince Eric'in ev sahibi annesi gayet net mesajlar veriyordu. Her akşam çocukları için yemek pişiriyor, her türlü fırsata ulaşabilmeleri için çok çalışıyordu fakat ders çalışmak söz konusu olduğunda, kesinlikle taviz vermezdi. Çok çalışmaları gerekiyordu ve okul her şeyden önce geliyordu. Neyse ki konuk Amerikalıyı aynı standartlara tabii tutmuyordu. Eric, bunun için çok minnettardı. Ona, sanki tapılası bir torunmuş gibi, çok sabırlı ve nâzik davranıyordu. Ama kendi çocuklarına, tıpkı bir antrenörün yıldız oyuncularına davrandığı gibi davranıyordu. Görevi, o çocukları yetiştirmek, onları zorlamak vehatta bir konudaki haklılığında kanıt olarak kullanmak için onları teşhir etmekti. Görevi, onları zorluklardan korumak değildi. Eric'in görebildiği kadarıyla ev annesi bu konuda olağandışı bir durum sergilemiyordu. Koreli pek çok ebeveyn kendisini antrenör gibi görüyordu, Amerikalı ebeveynlerse daha çok amigo gibi davranmaya meyilliydi. Koreli çocukların yalnızca okulda değil, çok daha erken yaşlardan itibaren yüksek beklentilerle karşılaştıkları söylenebilirdi.
Sayfa 111
Matematik, çocukların kaderini belirliyordu. İleri düzey matematik konularına hakim gençlerin, ırk ve gelir gibi diğer faktörler bir kenara koyulduğunda bile, üniversiteden mezun olma ihtimali çok daha yüksekti. Üniversiteden sonra da daha fazla para kazanıyorlardı. Neden matematik bu kadar önemliydi? Bunun bazı nedenlerini uygulamada görmek mümkündü: Her geçen gün daha fazla iş olasılık, istatistik ve geometri bilgisi gerektiriyordu. Fakat en önemli neden, matematiğin aslında yalnızca matematik olmamasıydı. Matematik, mantığın dilidir. Disiplinli ve düzenli düşünme biçimidir. Matematikte doğru bir yanıt vardır ve de uyulması gereken kurallar. Diğer tüm çalışma alanlarının hepsinden daha katıksızdır. Mantık dilini öğrenmek, çocukların zihinlerinde ileri düzeyde alışkanlıkların yerleşmesine yani yapısal birimleri fark etmek ve bilinçli tahminler yapmak gibi akıl yürütme becerilerinin gelişmesine yardımcı olur. Bunun gibi beceriler, bilginin ucuz ve karmaşık hâlde olduğu dünyada yükselen bir değerdi.
Sayfa 72
Finlandiya ve diğer önde gelen ülkelerde eğitim harcamaları yalnızca ihtiyaca göre belirleniyordu ki bu gayet mantıklıydı. Öğrencileri ne kadar kötüyse okul o kadar çok para alıyordu. Tom' yaşadığı eyalet olan Pensilvanya'da tam tersi geçerliydi. Yoksul okul bölgeleri öğrenci başına yüzde 20 daha az harcıyordu. Yaklaşık 9000 dolar olan bu harcama, en zengin okul bölgelerinde ortalama 11.000 dolardı. Bu tersine matematik, ABD ile diğer ülkeler arasındaki en belirgin farklılıklardan biriydi. Bu çarpıcı bir farktı ve yine ciddiyetle ilgiliydi. İnsanların okulun ciddi bir iş olduğunu kabul ettiği ülkelerde, okulun herkes için ciddi olması gerekiyordu. Eğer ciddiyet yaşamda başarılı olmak için bir ön koşulsa bunun eşit bir şekilde uygulanması gerekiyordu. Adaletin temel değeri olan eşitlikçilik, parayla desteklenip geciktirilmiş izlemeyle kurumsallaştırıldığında, ciddiyetin sahte göstergesi oluyordu.
Schleicher ve arkadaşları 2009 yılında on üç ülke ve bölgeyi, çocukların ebeveynlerini de PISA'ya dahil etme konusunda ikna etmeyi başardı. Böylece PISA sınavına giren beş bin çocuk eve dönerken ebeveynlerine özel bir anket getirdi. Anket, ebeveynlere çocuklarını nasıl büyüttüklerini ve çok küçük yaşlardan itibaren eğitimlerine nasıl dahil olduklarını soruyordu. Gönüllüler arasında yer almanın ve okul etkinliklerine katılmanın, çocukların öğrenmelerinin üzerindeki etkisi çok azdı. Olası bir açıklama şöyle olabilir: Gönüllü olan ebeveynler daha aktif katılım gösteriyordu çünkü çocukları okulda zorlanıyordu. Ve eğer ebeveynleri katılım göstermeseydi, bu çocuklar daha da başarısız olabilirdi. Ya da belki gönüllü ebeveynler kısıtlı zamanlarını basketbol antrenörlüğü yaparak veya okul kermesleri düzenleyerek harcayınca, çocuklarının öğrenmelerine gerçekten yardımcı olmak adına yapılacak eylemlere enerjileri kalmıyordu. Anket, büyük getirileri olan daha başka ebeveyn çabaları olduğunu da öne sürüyordu. Çocuklarına küçükken her gün ya da hemen her gün kitap okuyan ebeveynlerin çocukları, dünyanın her yerinde, on yaşına geldiklerinde okumada çok daha iyi bir performans gösteriyordu. Bu kulağa bildik bir kamu spotu gibi geliyordu: Çocuklarınıza kitap okuyun. Bu kadar basit olabilir mi?
Sayfa 112
Reklam
İşe yaraması için övgünün özel, kaynağının belli ve nâdir olması
Şımartılan, aşırı korumacı bir tutumla yetiştirilen bir çocuk, akademik başarıyı ya da hayal kırıklığını, hiç deneyimlememiş, kendine hâkim olamayan ve olaylar karşısında tahammülü gelişmemiş genç yetişkinlere dönüşebilir. Bulgular, pek çok Amerikalı ebeveynin çocuklarına narin çiçeklermiş gibi davrandıklarını ileri sürüyordu. Columbia Üniversitesi'nde yapılan bir çalışmada, ankete katılan Amerikalı ebeveynlerin yüzde 85'i, çocuklarını zeki olduklarına ikna etmek için zekálarını övmeleri gerektiğini düşündüklerini söylemişti. Halbuki övgü üzerine yapılan asıl çalışmalar ise tam tersinin doğru olduğunu ileri sürüyordu. Belirsiz, samimiyetsiz ya da aşırı övgü, çocukların çok çalışmak ve yeni şeyler denemek konusundaki cesaretini kırma eğilimi gösteriyordu. Ebeveynlerin niyetlerinin aksine zehirli bir etkisi vardı. İşe yaraması için övgünün özel, kaynağının belli ve nâdir olması gerekir.
Sayfa 117
Anket sorularını yanıtlarken gösterdikleri gayret çocukların genel gayret düzeyini de gösteriyordu. Diğer bir deyişle bazı çocuklar okulda başladıkları şeyi bitirmeyi öğrenmişti. Yani yaptığı şeyi karşılığında herhangi bir ödül olmasa dahi sebatla sürdürmeyi. Tersi de doğruydu. Bazı çocuklar başladığı işi sürdürmeyi öğrenmemişti, süreklilik
Kore Eğitim Bakanı Lee, öncelikli olarak devlet okullarının geliştirilmesi ve böylece ebeveynlerin hagwonlara(dershane) daha az ihtiyaç duymaları için eğitim sistemini iyileştirmeyi denedi. Kore'deki ilkokul öğretmenleri, ABD ve diğer çoğu ülkeye kıyasla zaten yüksek düzeyde eğitimliydi. Kore'nin ilkokul öğretmenleri, başvuranların yalnızca ilk yüzde 5'ini kabul eden bir düzine üniversiteden geliyordu. Kore'deki stajyer ortaokul öğretmenleri, altı ülke genelinde uygulanan bir matematik sınavında, dünyadaki en iyi performansı göstererek ABD'li akranlarını bozguna uğrattı. Fakat Kore'deki lise öğretmenleri o kadar etkileyici değildi. Yıllar önce öğretmen sıkıntısı yaşandığı dönemde, hükümet çok fazla üniversitenin yardımcı öğretmen yetiştirmesine izin vererek eğitimin kaderini etkileyen bir hata yaptı. Söz konusu 350 üniversitenin eğitim standardı, ilköğretim eğitimi programlarınınkinden daha düşüktü. Tıpkı ABD'deki öğretmen çıkaran 1000'den fazla üniversite gibi, Kore'deki programlar da ülkede olması gerekenden çok daha fazla öğretmen adayı üretti. Öğretmen yetiştirmek üniversiteler için kazançlı bir sektördü ancak düşük tutulan standartlar mesleği daha az prestijli ve daha az etkili hale getirdi. Aynen Koreli bir siyasetçinin ünlü sözünde belirttiği gibi, "Bir eğitim sisteminin kalitesi, öğretmenlerinin kalitesini geçemez."
Sayfa 65
Henüz taze bir öğretmenken, ciddiyetin önemini anlamış bir müdürün olduğu bir okulda çalışmaya başlamıştı. Müdür mükemmel olmamakla beraber, ona önemli şeyler öğretmişti. Örneğin, yanlış davranan bir çocuğu cezalandırmak için asla koridora göndermemek gibi. "Düzgün davranmalarını sağlamak için başka bir yol bulun." Okul bir doğru davranış fabrikası değildi, öğrenme fabrikasıydı. Onun vizyonu buydu ve çok netti. Eğer çocuklar koridordalarsa öğrenmiyorlardı. Ona aynı zamanda bir çocuğu asla okuldan eve çantasız göndermemeyi öğretmişti. Ödevleri neredeydi? Okul öğrenme yeriydi ve ödev önemliydi. Bu küçük kızlar ve oğlanlar her beş yetişkinden birinin işsiz olduğu bir mahallede yaşıyordu. Okuldaki tüm öğrenciler Afrika kökenli Amerikalıydı. Çoğu da yoksul ya da yoksulluk sınırına yakındı. Bu çocukların başarılı olmak için çok şey öğrenmeleri gerekiyordu. Sırt çantaları onların can yelekleri gibiydi ve onlarsız kesinlikle boğulurlardı.
272 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.