Duygusal patlamalarımızın bizi o kadar şaşırtabilmesinin bir nedeni de, çoğu zaman, her şeyin karmakarışık olduğu ve olayları anlayabilmemizi sağlayacak sözcüklerden henüz yoksun olduğumuz erken bir dönemden kaynaklanmalarıdır. O karmaşık duygulara sahip olabiliriz, ama onları oluşturan anıları ifade edecek sözcüklerimiz yoktur.
One of the reasons why our emotional outbursts can surprise us so much is that they often originate from an early period when everything is chaotic and we do not yet have the words to make sense of things. We may have those complex emotions, but we don't have the words to express the memories that make them up.
Daha fevri duygularımızın derinliklerine çok az nüfuz edebilmemize şaşmamalıyız; özellikle de onlara esir olduğumuz anlarda. Amigdala, korkunç bir öfke ya da korku nöbeti sırasında daha kor- teks ne olduğunu anlayamadan tepki verebilir; çünkü bu ham duygular, düşünceden önce ve bağımsız bir şekilde harekete geçirilir.
No wonder that we can penetrate so little into the depths of our more impulsive emotions, especially in those moments when we are captive to them.
The amygdala can react in a terrible fit of anger or fear before we realise what is happening, because these raw emotions are activated before and independently of thought.
Eski bir Japon masalına göre, kavgacı bir samuray günün birinde bir Zen ustasını cennet ve cehennem kavramlarını açıklamaya davet eder. Ancak rahip onu küçümseyen bir tavırla, "Sen eşeğin tekisin. Senin gibilerine zaman harcayamam,” der.
Onuru zedelenen samuray, öfkeden köpürerek kılıcını kınından çıkarıp, "Seni bu küstahlığın için öldürebilirim,” diye bağırır.
"İşte,” der Zen rahibi sakince, "bu cehennemdir."
Samuray, kapıldığı öfkeyi ima eden ustanın doğru sözleri karşısında irkilir ve sakinleşerek kılıcını yerine koyar. Sonra da eğilip, kendisine kazandırdığı içgörü için rahibe teşekkür eder.
"İşte bu da cennettir,” der rahip.
Samurayın nasıl bir sinire kapıldığını birden fark etmesi, duygunun rüzgârına kapılıp gitmekle bunun bilincinde olmak arasındaki önemli farkı sergiliyor.
Sokrates'in "Kendini bil" öğüdü, duygusal zekânın bu temel taşına, yani kişinin duygularının farkında olabilmesine değinir.
Aslında akıl, duygusal zekâ olmadan tam verimli çalışamaz. Normal koşullarda, limbik sistemle neokorteksin, amigdalayla prefrontal lobların birbirini tamamlaması, zihinsel yaşamda her birinin ötekine eşlik etmesi anlamına gelir.
Bu eşler iyi bir etkileşim içerisinde oldukları sürece duygusal zekâ entelektüel yetenekle birlikte yükselir.
In fact, the intellect cannot function fully efficiently without emotional intelligence. Under normal conditions, the complementarity of the limbic system and the neocortex, the amygdala and the prefrontal lobes means that each accompanies the other in mental life.
As long as these partners interact well, emotional intelligence rises together with intellectual ability.