Emel Koç

Alyoşa author
Author
8.8/10
7 People
21
Reads
0
Likes
1,344
Views

Oldest Emel Koç Quotes

You can find Oldest Emel Koç quotes, oldest Emel Koç book quotes, the most impressive sentences and paragraphs on 1000Kitap.
İnsanı bir başkası olmaktan çıkarıp kendisi haline getiren, kişisel bir varoluşa dönüştüren ve sıradan bir insan olmaktan alıkoyan şey, özgür ve bilinçli bir varlık oluşuna dair farkındalığı ve bu doğrultudaki edimleridir.
Sayfa 18 - Pegem AkademiKitabı okudu
“İnsanlar doğarken inançları ile doğmuyorlar .İnançlarını , yaşam felsefelerini yaşamları boyunca binbir sınavdan geçerek kazanıyorlar ...”/ Behice Boran
Sayfa 259 - Destek YayıneviKitabı okudu
Reklam
Pek çok düşünür gibi Alman filozofu E. Husseri de (1859-1938), doğayı anlamamıza ve ona egemen olmamıza yardım etmiş olsa da, modern bilimin, dünyayı, insanın dünyası olmaktan çıkardığı izlenimindedir. İnsan yaşamının sorumluluğu ile bilimin sorumluluğunun birbirinden ayrılamayacağını ifade eden Husserl, Avrupa Bilimlerinin Krizi ve Transendental Fenomenoloji adlı yapıtında modern bilime yönelik eleştirilerini yaparak, bilimlerin ister doğa bilimleri ister diğer bilimler olsun kendi konularıyla sınırlı kalmayan tavır alışlarıyla insanın dünyasında bazı sıkıntı ve bunalımlara yol açtıklarını ifade etmiştir. Avrupa bilimlerindeki bunalımın nedeni, bilim ve teknoloji anlayışının insan ve kültür bilimlerine tümüyle egemen olmasıdır. Başka bir deyişle bunalımın Husserle göre, yanlış yola meyleden bir akılcılıkta kökleştiği, akılcılığın yüzeyselleşerek doğakcılık ve nesnelciliğe saplanmasından kaynaklandığı söylenebilir.
Gerçekten de Husserl'in de ifade ettiği gibi, kurucusunun Galileo olduğu genellikle kabul edilen modern doğa bilimiyle birlikte, Ortaçağın doğa anlayışından farklı bir yol izlenmiş, doğanın farklı görünüşlerinin ardında gizlenen kuvvetlere bilgi ile yaklaşılmış, bilginin insana doğa karşısında sağlayacağı üstünlük fark edilmiştir. Bu yaklaşım doğrultusunda bilgi, insanlığı doğaya egemen kılacak bir “güç” olarak anlaşılmış, doğaya egemen olabilmek için onu tanımak gerektiği, tanımak ve kontrol altına alabilmenin ise ancak araştırma yönteminin belirlenmesiyle mümkün olabileceği düşüncesi hakim olmuştur. Böylece zaman içerisinde doğa bilimleri ilgi alanlarına göre (fizik, kimya vb. olarak) ayrılmaya başlamış, bu ise bir bakıma, “bilim, tanımak istediği şeyi ögelere ayırır; bilmek, bölmek ve analiz etmektir, böl, ögelerine ayır ve doğaya egemen ol” düşüncesiyle el ele yürüyerek, öznenin doğa karşısındaki ezici üstünlüğüyle ve adeta kendisini doğanın sahibi gibi hissetmesiyle devam etmiştir. Doğa bilimlerinin farklı alanlara ayrılması gibi zaman içerisinde sosyal bilimler de dallara ayrılmaya başlamıştır.
Ancak insanı pozitivist bir yaklaşımla yalnızca dış gözleme elverişli davranışlarını ele alan bilimlerin sonuçlarına indirgeyerek anlayabıleceğimizi zannetmek, insanı insan yapan, onu şeyler arasında bir şey olmaktan kurtaran aşkın (transcendent) yönünü göz ardı etmek anlamına gelecek ve büyük bir yanılgıya sebebiyet vererek sosyal bilimlerin temellerini sarsabilecektir. Zira insanda bilimler tarafından anlaşılamayacak, daha derinden ve bütünsel bir yaklaşımla anlaşılması mümkün olabilecek tinsel bir yön de bulunmaktadır”. 3
İnsan, zamansal ve mekansal bir platformda gerçekleştirdiği tecrübeleriyle bütünleşebilse de, bilinci itibarıyla onlara indirgenememektedir. Bu durumun Marcel felsefesinde en önemli göstergesi, “aşk” “sadakat” ve “umut” gibi edimlerin ontolojik derinliğidir. Bu edimler insanı maddesel boyutuyla ve yaşamıyla sınırlandırmayarak ona özgürlüğünü farkettiren ve onu zamansal sınırlarının ötesine taşıyan ontolojik değerlerdir. İnsanı bir başkası olmaktan çıkarıp kendisi haline getiren, kişisel bir varoluşa dönüştüren ve sıradan bir insan olmaktan alıkoyan şey, özgür ve bilinçli bir varlık oluşuna dair farkındalığı ve bu doğrultudaki edimleridir. Örneğin bağlanma ve sadakat edimini alalım: Bağlanma edimi, mantıksal olarak sadakat ediminden önce gelmekte ve onunla birlikte düşünülmektedir. Bağlanmanın esasını oluşturan söz verme edimi, verilen söze ya da sözle bağlanılan şeye sadık kalmayı gerektirmektedir. Söz verebilen, vaatlerde bulunabilen, kendisini bir konuya bağlayarak geleceğini belirleyebilen yegane varlık ise insandır, Dolayısıyla bağlanma ve “sadakat edimi bir söze yapışık olan” özgür ve aktif bir irade hareketi olarak düşünülmek durumundadır. Her sadakat değiştirilemez olduğu hissedilen bir ilişkiye ve bu yüzden de geçici olmayan bir teminata dayalidir.
Reklam
69 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.