Emel Koç

Alyoşa author
Author
8.8/10
7 People
21
Reads
0
Likes
1,347
Views

Emel Koç Quotes

You can find Emel Koç quotes, Emel Koç book quotes, the most impressive sentences and paragraphs on 1000Kitap.
İnsan, zamansal ve mekansal bir platformda gerçekleştirdiği tecrübeleriyle bütünleşebilse de, bilinci itibarıyla onlara indirgenememektedir. Bu durumun Marcel felsefesinde en önemli göstergesi, “aşk” “sadakat” ve “umut” gibi edimlerin ontolojik derinliğidir. Bu edimler insanı maddesel boyutuyla ve yaşamıyla sınırlandırmayarak ona özgürlüğünü farkettiren ve onu zamansal sınırlarının ötesine taşıyan ontolojik değerlerdir. İnsanı bir başkası olmaktan çıkarıp kendisi haline getiren, kişisel bir varoluşa dönüştüren ve sıradan bir insan olmaktan alıkoyan şey, özgür ve bilinçli bir varlık oluşuna dair farkındalığı ve bu doğrultudaki edimleridir. Örneğin bağlanma ve sadakat edimini alalım: Bağlanma edimi, mantıksal olarak sadakat ediminden önce gelmekte ve onunla birlikte düşünülmektedir. Bağlanmanın esasını oluşturan söz verme edimi, verilen söze ya da sözle bağlanılan şeye sadık kalmayı gerektirmektedir. Söz verebilen, vaatlerde bulunabilen, kendisini bir konuya bağlayarak geleceğini belirleyebilen yegane varlık ise insandır, Dolayısıyla bağlanma ve “sadakat edimi bir söze yapışık olan” özgür ve aktif bir irade hareketi olarak düşünülmek durumundadır. Her sadakat değiştirilemez olduğu hissedilen bir ilişkiye ve bu yüzden de geçici olmayan bir teminata dayalidir.
Pek çok düşünür gibi Alman filozofu E. Husseri de (1859-1938), doğayı anlamamıza ve ona egemen olmamıza yardım etmiş olsa da, modern bilimin, dünyayı, insanın dünyası olmaktan çıkardığı izlenimindedir. İnsan yaşamının sorumluluğu ile bilimin sorumluluğunun birbirinden ayrılamayacağını ifade eden Husserl, Avrupa Bilimlerinin Krizi ve Transendental Fenomenoloji adlı yapıtında modern bilime yönelik eleştirilerini yaparak, bilimlerin ister doğa bilimleri ister diğer bilimler olsun kendi konularıyla sınırlı kalmayan tavır alışlarıyla insanın dünyasında bazı sıkıntı ve bunalımlara yol açtıklarını ifade etmiştir. Avrupa bilimlerindeki bunalımın nedeni, bilim ve teknoloji anlayışının insan ve kültür bilimlerine tümüyle egemen olmasıdır. Başka bir deyişle bunalımın Husserle göre, yanlış yola meyleden bir akılcılıkta kökleştiği, akılcılığın yüzeyselleşerek doğakcılık ve nesnelciliğe saplanmasından kaynaklandığı söylenebilir.
Reklam
Marcel, özellikle II. Dünya Savaşında, toplama kamplarında ölen çocuklar ya da hava bombardımanı nedeniyle yaşamını yitirenleri hatırlatarak, yaşama yöneltilen bu türden cinayetleri haklı kılabilecek bir gerekçe olmadığını dile getirir. Bu nedenle o, savaş ile yalan arasında sağlam bir bağ bulunduğunu düşünür: “Bugün yalanla savaş arasında çözülmez bir bağ bulunmaktadır; bugün diyorum, çünkü söz konusu olan, sözcükleri kendi kendine bağlayan bir bağlantı değildir. Bize kendisini sunduğu haliyle varoluşun edimselliğinde, savaşın yalana, çift yönlü yalana bağlı olduğunu onaylamamak olanaksızdır. Başkasına söylenen yalan ve kişinin kendisine söylediği yalan; zaten her ikisi de sıkıca birbirine bağlı ve belki de hukuken birbirinden ayrılmazdır.”
Teknik özerklik karşısında insan özerkliğinden söz edilemeyeceğinin vurgulanması gibi, Marcel de tekniklerin azadının son soktada bir esarete ya da putperestliğe dönüştüğünün altını çizer. Başka bir deyişle, teknolojik başarılara gereğinden fazla bir değer atfedilmesi ya da teknik bilginin yanlış kullanılması durumunda, insanlar bir putpereste dönüşmeye başlarlar. Bunun en güzel örneği, msanların yaşamlarını kolaylaştırmaları beklenen teknolojik ürünleri yararlılıklarından dolayı yaşamlarının vazgeçilmezleri haline getırmeleri, onlara açgözlülükle “malik olma” tutkusuna ve dolayısıyla onları kaybetme korkusuna kapılmaları, hatta kendilerini malik olduklarının bir toplamıymış gibi görerek, nesneleri “varlık” düzeyine yukseltmeleridir. İ
Teknolojik aşırılıklara, partizan ruhun yanlışlarına, varoluş ya de varlık sorununu problematik hale getirmeye çalışan her girişime yönelık eleştirilerinin temeline “soyutlama ruhunu”9 yerleştiren filosof, bu ruhun, fanatizme başka bir deyişle putperestliğe götürecegeni, boyle bir putperestliğin ise, sürekli olarak bir “objektifleştirme krizi” ile birlikte düşünüleceğini defaatle ifade etmiştir. “Fanatizmi tam anlamıyla bir çılgınlık” olarak değerlendiren filozof, fanatik kişinin tavrında, bir bütünü göz ardı etme, kataloglar oluşturma, bir şeyi diğerlerinden soyutlayarak soyutlamış olduğu şeye keyfi bir üstünlük atfederken, bütünün diğer yönlerine karşı kayıtsız kalma tavrının bulunduğunu dile getirir ki bu türden son derece tehlikeli tavır alışlar ve soyutlamalara kişileri yönlendiren şey ise“...zeka değil tutkulardır”
Dostluk ya da sevgi ilişkisinde varlığından hoşnut olduğum kişi öldüğünde bile benim ona sadakatim ölçüsünde o benim içimde eskisi kadar faal olmaya devam eder. Bu durumda Marcele göre ölüler için onlar artık yok demek yalnızca onları inkar etmek değil, aynı zamanda kendini inkar etmek demektir ve muhtemelen mutlak bir inkar ediş söz konusudur. Sevmiş olduğum ölüyü yok ederek tüm varoluşu yok ederim.*
Sayfa 158Kitabı okudu
Reklam
69 öğeden 71 ile 69 arasındakiler gösteriliyor.