Babam ,dağdan inip de cesetlerle karşılaştıklarını anlattı. Amcamın çocukları ve karısının parçalanmış cesetlerini toplayıp gömmüş. Anlatırken hiç gözünü kırpmadı, elleriyle gözyaşını silmedi . Gözünün yaşı bir su kanalı gibi akıyordu.
Maraş'ta keskin soğuğun her tarafı jiletlediği bir aralık gecesinde tarihe "katliam" olarak geçecek olaylar yaşanmıştı. Olaylar, bir zaman önce Malatya'daki gerginlik gibi başlamış, ardından önü alınmaz saldırılara dönmüştü. Eline silah, balta, nacak, bıçak alanlar, önceden kırmızı çarpı ile işaretlenmiş Alevilerin evlerine girmiş, çoluk çocuk demeden herkesi öldürmüştü. Öldürürken, hamile kadınların karınlarını deşmişler, tecavüz etmiş, çocukları doğramışlardı.
Sayfa 151 - İletişim Yayınları 10. Baskı 2020, İstanbulKitabı okudu
Malatya, kurulmuş bir kazan gibi kaynıyordu. Altına sürekli odun, kömür konuluyor, benzin dökülüyor, kor hale gelmiş kazan, dokunanın elini yakıyor, kıyısından köşesinden geçenlerin üzerine kaynar sular, kıvılcımlar sıçratıyor, olmadık zamanlarda olmadık kişileri yakıyordu. Alevi-Sünni ayrımının yaşandığı şehir şimdi köyleri, mezraları, kasabaları, mahalleleriyle sağcılar ve solcular olarak ikiye bölünmüş, herkes kendi keskin köşesine çekilmişti. Artık diş bilemeler bitmiş, cinayetler başlamıştı.
Sayfa 123 - İletişim Yayınları 10. Baskı 2020, İstanbulKitabı okudu
6 Mayıs sabahı radyodaki soğuk ses, Ankara Merkez Kapalı Cezaevi'ndeki Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın idam edildiğini duyurdu. Kara bir bulut gelip köyün üstüne çöktü. Kuşlar sustu. Çocuklar sustu. Bundan sonra onların adlarını çocuklar taşıyacak, duvarlara resimleri asılacak, ağıtlar yakılacak, köprülere, kerpiç damlara isimleri yazılacak ve "ölümsüzlük" kavramı, ölümün bütün acısını üzerinde taşısa da, isimlerinin yanlarına iliştirilecekti. Kuşaklar değişecek ve onlar oldukları yaşta kalacaklardı.
Sayfa 119 - İletişim Yayınları 10. Baskı 2020, İstanbulKitabı okudu