"Doğruyu bulmak istiyorsan içine bak," derdi. İnsanın içi ender olarak alenidir, bulanık değildir tıpkı doğa gibi, kendini görünür kıldığın ana denk geldiysen ne mutlu, çoğunlukla bulmak için çok çaba sarf etmen gerekir.
Zamanın bir su gibi aktığını, akarken bütün boşlukları doldurduğunu, kendini bu zaman suyuna bırakmanın yaraları en hakikisinden iyileştiren bir merhem olduğunu iyi bilirdi. Gerçi bazı yaraların izi hep kalır, o başka...
Bu kuşlar dünyadan alır insanı gökyüzünün maviliklerinde dolaştırıp bulutların içinde yüzdürür. Onların gözlerinin ta içine bakarsan, içindeki sızılar diner, acılarını unutur sevince gark olursun.
Hayatın ve sokağın sırrına karışması böyle oldu, o sırda kaybolmasını bildi. Sokağın karanlığını hissedip aydınlığa ulaşması da bu sayedeydi, insanların kuşkusunu, endişelerini anlayıp sevinç ve üzüntülerini paylaşması da...
Yorumlara aldanmamak gerekiyor bi kez daha anladim. Nacizane daha ilk sayfadan negatif on yargiya kapildim ilerleyemedim bile. Sanirim ask ucgeni romans havasi artik bizim yas kitlesine uymuyor.
İmkansız AşkHasan Öztoprak · Kafe Kültür Yayıncılık · 201285 okunma
“Benim kafamdaki hikayeyle gerçeğin farklı olduğunu, gerçeğin benim bildiklerimden daha fazla olduğunun farkındayım.
Ama ne önemi var; hayat da böyle değil mi:
Her zaman hissettiğimizden bir fazla?”