“– Ben, manevî miras olarak hiçbir nass -ı katı, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevî mirasım, ilim ve akıldır. Benden sonrakiler, bizim aşmak zorunda olduğumuz çetin ve köklü müşkülât önünde, belki gayelere tamamen eremediğimizi, fakat asla taviz vermediğimizi, akıl ve ilmi rehber edindiğimizi tasdik edeceklerdir. Zaman süratle dönüyor, milletletlerin, cemiyetlerin, fertlerin saadet ve bedbahtlık telâkkileri bile değişiyor. Böyle bir dünyada, ASLA DEĞİŞMEYECEK HÜKÜMLER GETİRDİĞİNİ İDDİA ETMEK, AKLIN VE İLMİN GELİŞİMİNİ İNKAR ETMEK OLUR. Benim, Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra, beni benimsemek isteyenler, bu temel mihver üzerinde akıl ve ilmin rehber- liğini kabul ederlerse, manevî mirasçılarım olurlar.”
(İsmet Giritli, Kemalist Devrim ve İdeolojisi, s. 13)
Şurası açıktır ki, Teşkilat-ı Mahsusa, Enver Paşa'nın kendilerine verdiği misyonlar uğruna, hayatlarını tehlikeye atmaktan çekinmeyen birçok yetenekli kişiyi bünyesine almayı başarmış bir teşkilattır.
Teşkilatın adı ilk kez 1911'de İtalyanların Trablusgarp ve Bingazi'ye asker çıkarması üzerine duyuldu. Osmanlı devleti savaşa doğrudan katılmama kararı aldığı için, bu ülkedeki direniş Teşkilat-ı Mahsusa tarafından yönetildi.