Gelmeyeceğini, gelsen de sana hiçbir şey anlatamayacağımı – çünkü bir fırtınaya tutulmuş gibi rüzgarla savrulduk ansızın, ayrı düştük birbirimizden, hiç ağlamadık da sanki yüreğimizdeki cam kırıkları erimedi bir türlü –
Ben bitmedikçe hiçbir şey bitmeyecek biliyorum, her şey sürüp gidecek ve geride kalan her şey, geride kalan herkes – şimdi acıyla, özlemle belki – bir gün yalnızca bir kavuşmanın sevinci olacak, diyorum..
Babamın elinden tutmuştum, onu asla bırakmayacağımı söylemiştim ama o beni bırakıp gitmişti. Kimseyi elinden sıkı sıkı tutarak hayat boyu yanımızda tutamayacağımızı öğrenmiştim.
Kendimi bildim bileli hep aynıydı babam. Her zaman canlı, güçlü, konuşurken sesi çok uzaktan bile duyulan, yerinde duramayan "dağ gibi bir adam"dı işte.
Bazı insanlar hayatlarını kendi istedikleri gibi kurarlar. Geri kalanlarsa onların yaptıklarını birbirlerine anlatıp dururlar.
Ben başkalarının hayatlarını anlatarak ömrümü geçirmek istemedim.
Varsın başkaları benim hayatımı anlatsın.