Leyla Ruhan Okyay, 1952 yılında Alpullu'da doğdu. İlkokulu Silivri, Turgut Reis İlkokulu'nda okudu, orta ve lise eğitimini Kandilli Kız Lisesi'nde, lisans ve yüksek lisans eğitimlerini İstanbul Teknik Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi'nde tamamladı. Mezun olduktan sonra çeşitli mimarlık atölyelerinde ve İ.T.Ü. Mimarlık Tarihi ve Restorasyon Enstitüsü'nde kent koruma projelerinde çalıştı. Yüksek Lisans tezini de 'Safranbolu'da Bir Koruma Örneği' adı altında, aynı konuda tamamladı. 1997 yılında Varlık dergisinin 'Ustaların Seçtikleri' adı altında yayımlanan ve Nezihe Meriç tarafından seçilen 'Düş' adlı öyküsü Varlık dergisinin aynı yıl ağustos sayısında yayınlandı. 13 yıldır öykü yazıyor. Öykü, gazete yazıları, röportajları ve sanat yazıları, Varlık, Adam Öykü, Cumhuriyet gazetesi, Radikal gazetesi, E dergisi, Parşömen, Sanat Çevresi, Aykırı Sanat, Beş Parmak dergilerinde yayımlandı. 2000 yılı sonunda tamamlanan Birecik Barajı suları altında kalan köylerde yaşanan dramın anlatıldığı öykülerden oluşan, on beş öykücü ve çizer Tan Oral'ın ortaklaşa çıkardıkları Farat'a Karışan Öyküler adlı kitabın koordinatörlüğünü üstlendi. İlk kitabı Gölgesi Güz 2000 yılında Gendaş Yayınevi tarafından yayınlanmıştır. Geyikli Orman yazarın ikinci kitabıdır.
Tanımlaması güç bir duygu sarıyor her yanımı. Ağlamak istiyorum. Üzerinden balıklar geçiyor, yanından da bir yengeç. Kumsala çıkmasına bir adım boyu var. Dalgalarla gidip geli yor. Gözleri bana dikili.
Çağla, bulutlara sevdalı, neşeli bir çocuktur. Sık sık gökyüzündeki bulutlara bakıp düşsel oyunlar oynar. Kars'a yapılacak okul gezisini duyduklarında, bütün sınıf çok heyecanlanır. Hem trene, hem de uçağa bineceklerdir.
Zengin temaları ve gerçekçi karakterleriyle dayanışmayı ve sevgiyi yücelten roman, arkadaşlığın, elbirliği etmenin yaşamsal önemini hatırlatıyor.
“Bir kadını en iyi bir kadın anlatabiliyor, acısını en iyi o cümlelere aktarabiliyor.” Okuduğum bir çok kadın yazarların öykülerinin çoğunda rastladım Kiraz’a, Bergüzar’a,Zehra Teyze’ye çilesine aşık bir çok kadına. İsimleri belki farklıydı ama bu öykülerde ki bir çok kadının sonu hüsrandı. Ne olurdu Kiraz ismi kadar güzel bir ömür yaşasaydı ? Bu kitabın üslubuna , teknik hiç bir kısmına değinmeden kitabın bir kısmından alıntı yaparak sadece şunu diyebiliyorum. “Aklı yerinde değildi, asmış kendini deli kız...” Hiç bir gözyaşının gerçek sebebine bakılmadan deli diyecekler, kötü diyecekler, bir sürü yalanlarla donatacaklar bir sonu. Hiç biri de çıkıp bir ömür böyle mi biter yahu demeyecek. Bizlerin, kadınların hüsranla dolu biten ömürlerin arkasından...
Öğretmen Nurten Hanım, okulda bacağını kırınca evin tüm işleri aile üyeleri arasında paylaşılır ancak kmse iş bölümünden memnun kalmaz. Ev tam anlamıyla pazar yerine döner. Küçük aileye Salih dede de katılır ve kitabın sonunda bizleri Salih dede ile ilgili sürprizli bir son beklemektedir.
Ev Değil Çarşamba Pazarı' ndaki Nurten Hanım karakterinden de anlaşılacağı üzere bir kadın hasta olamaz , olsa bile bunu belli edemez. Çünkü onun hastalığı demek eve dair yaşamsal fonksiyonların durması demektir.
Bu kitabın kadının ne kadar değerli olduğunu sevimli ya da eğlenceli bir şekilde anlatmayı tercih etmesi açısından takdir edilmesi gerektiğini söyleyebilirim.