İnsan , paranoyakça bir hırsla
doğayı kendine ait kılmaya çalışmaktan
vazgeçtiği anda doğanın dilinin
çözülmeye başladığını görebilecekti;
bunun işitilmemiş ama yine de
anlaşılır bir dil olduğunu da.
Tarihsel doğru , düşüncelerle gerçeğin
çarpışmasından , sürtüşmesinden
doğar; bir sürtüşmeden çıkan
gıcırtı , oluşan doğrunun hep kaçan ,
hep bizi çağıran atonal sesidir.