“Babaannem der ki;
Varı varlık eden de sensin,
yoku yokluk eden de..
Kamburu dağ, topalı bağ
sineyi sağ selamet eden de..
Senden gayri her şey, herkes bir rüya
Ayağındaki taşa, omuzundaki başa
etrafındaki telaşa
sen ne kadar anlam yüklersen
o kadar vardır
bağıra bağıra “varım” dese de güya
Sev kızım..
Gözlerinin altındaki halkaları,
umuduna sallanan baltaları da sev..
Yüzünün solan rengini
saçının kırılan telini de sev..
“Bugün ben de doğdum” diyen alnındaki çizgiyi
diline yarım yamalak mandallanan ezgiyi de sev..”
Babaannem derdi ki:
"Ağzının tadı yoksa,
ve bir öküz oturmuş gibi hissediyorsan sırtına,
bir çay demle kızım...
Doldur üç bardak...
Biri sağlığına
biri varlığına
biri yandığına olsun...
Birini hemen içeceksin sıcak sıcak...
Birini ılık ılık..
Bırak diğeri soğusun...
Sen nasıl olsa hangisine niyet ettiğini
yudumlarken düşünür durursun..."
Babaannem der ki:
“Her zaman kırılan cam kesmez insanın etini..
Kırılan güç, kırılan heves...
Kırılan hayal,
işitmesini bilene, kırılan onurdaki ses...
Kırılan kalp ve kalpte can bulan nefes..
Dostluk tahtına oturttuğun
ya ansızın arkasını dönen
ya tekmesini yediğin herkes...
Boş ver sözü boşa değil;
Et kaynar da, can kaynamaz kızım..
Dirhem dirhem eksilsen de
feleğin kırdığı potlara ver,
cilala gitsin..
Sanır mısın ki ışıl ışıl
el alemdeki kafes?...”
Babaannem derdi ki:
"Yoksa yanımda biri
alıp elime kahvemi, açarım perdeleri…
Şöyle bir döner ağaçlara,
balkondaki kedilere,
dallardaki kuşlara,
yaprakları çisil çisil okşayan damlalara
baktığım yerde görmeyi umduğum her ne varsa, onlara…
Bir yudum bana…
Bir yudum yanımda olmayanlara…
Sonra fısıldarım:
"Ferah kahveniz olsun emi…"
Kim demiş “Tatsız, tuzsuzdur yalnızın kahvesi”…?
Bazen sadece kendinsindir kızım
telvenin bahanesi…”
Babaannem derdi ki:
"Gel" deyince geleni değil
gelmeyince, soranı bil.
"Dur" deyince duranı değil
durmayınca, tutanı bil.
"Bil" deyince, bileni değil
bilmeyince, diyeni bil.
"Sor" deyince soranı değil
sormayınca, saranı bil...
Kolay değildir hatıra hükmetmek...
Maskeler de bir gün düşer…
Dile dil vereni değil,
gönle gönül vereni bil...."
“ Babaannem der ki;
Hoş bulmak için,
"Hoş geldin" i duymalı insan..
Hoş görmek için, hoşluğu görmeli.
İnsan insanın aynasıdır kızım.
Yağına kıyamayan çöreğini kuru yermiş..
Hoş ol ki hoş göresin..
Hal hatırı, kadri kıymeti bilesin..
Cenneti cehenneme çevirenler için
"Günah benden gitti" diyesin..
Aman bozma istifini..
Olur ya!..
Kötü sözle dinden çıkanın faturasını
sen neden ödeyesin?
Tatlı sözle boşalt yılanın deliğini..
Kılıç kınını keser mi hiç?
Bırak yılan kendi bildiğini eylesin..
Ancak densizler eşek arısını davet edermiş..
Sen dilini bahar bahçe belle ki
eşek arısı da kendi haddini bilsin..”
Babaannem derdi ki:
"Ağzının tadı yoksa,
ve bir öküz oturmuş gibi hissediyorsan sırtına,
bir çay demle kızım..
Doldur üç bardak..
Biri sağlığına
biri varlığına
biri yandığına olsun..
Birini hemen içeceksin sıcak sıcak..
Birini ılık ılık..
Bırak diğeri soğusun..
Sen nasıl olsa hangisine niyet ettiğini
yudumlarken düşünür durursun.."