Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Metin And

Metin AndBaşlangıcından 1983'e Türk Tiyatro Tarihi yazarı
Yazar
Derleyen
8.8/10
65 Kişi
330
Okunma
31
Beğeni
4.224
Görüntülenme

Metin And Sözleri ve Alıntıları

Metin And sözleri ve alıntılarını, Metin And kitap alıntılarını, Metin And en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Tanrı'yı arayan, kendini bulur.
Kuşlar toplanıp kendilerine bir padişah gerektiğine karar verirler. Hüthüt kuşu onlara akıl verir; zaten bir padişahları bulunduğunu, onun kuşlara çok yakın olduğunu, onların ise ona çok uzak olduğunu anlatır. Bu da Simurg'dur (sözcük anlamı "otuz kuş"). Önce çeşitli özürler ileri sürerlerse de sonra Hüthüt'ü kendilerine kılavuz seçerek Simurg'u bulmak üzere yola çıkarlar. Yolda Hüthüt onların her türlü karşı koymalarını, çıkardıkları sorunları sabırla çözer. Bu arada konuyla ilgili hikâyeler anlatır. Bunların çoğu evliyalar, peygamberlerle ilgili öykülerdir. Kaf Dağı'nda yedi vadiyi aştıktan sonra oradaki Simurg'a ulaşacaklardır. Bu zor ve çetin yolda kimi açlıktan, susuzluktan, kimi hastalıktan, kimi yolunu saptırdığından yüzlerce kuştan yalnızca otuz kuş kalır. Sonunda Simurg'da gözükenin kendileri olduğunu anlarlar. Yani Simurg aslında kendileridir. Bir başka deyişle Tanrı'yı arayan kendini bulur.
Hititler de boğaya tapıyorlar, ona koç kurban ediyorlardı.
Reklam
“anadolu bir ana kaynak ülkedir. bugün avrupa köylüsünün oynadığı oyun­ların, dramatik gösterilerin de önemli bir kesimi anadolu’dan çıkmıştır.”
“domuz, islam ön­cesi orta asya’da çok önemli bir hayvandı. şamanlıkla çok yakından ilintisi vardır. örneğin kırgızlar’da, şaman, çeşitli hayvanlar arasında domuzun sesini de taklit ederdi. sibirya’da goldlar’da domuz kanını yalnız şamanlar içebilirdi.”
İstanbul
Istanbul'da kentin temizliğinden sorumlu bir Bokçubaşı vardı. Herkesin evinin önünü temiz tutmasını, kışın evlerin önünün çamurdan aranmasını, kimsenin sokaklara çöp atmamasını, çöpün sokaklarda birikmemesini sağlar ve denetlerdi. Emirlerine karşı gelenler para ya da hapis cezasına çarptırıldı.
Sayfa 88
İstanbul
Eyüp Sultan'da kadınlar kaymakçı dükkanına giremezdi. Kadınların erkeklerle Boğaz'da ya da Haliç'te aynı kayıkta yolculuk etmeleri yasaktı.
Sayfa 87
Reklam
“uygarlıkların sürekliliği damarlardaki kanda değil, fakat davranışlarda beliriyor.”
İstanbul
Istanbul'da geceleri evlerdeki ışıklar belli bir saatte söndürüldü. Her mahallede gece devriyesi dolaşırdı.Bu adamın bir elinde lamba, ötekinde sopa bulunurdu..Istanbul'da kimsenin geceleyin sokakta soyulma korkusu yoktu..
Sayfa 85
Kadıköy
Üsküdar'dan sonra Boğaz'ın genişlediği yerde eskiden büyük bir kent, sonra da küçük bir Yunan yerleşim merkezi olan Kadıköy vardı. Buraya bazen 'Körlerin Kenti' de denirdi, çünkü burayı kuranlar öyle bir yer bulmuşlar ki limanı ya da diğer hoş mekanları yokmuş. Üstelik daha sonra İstanbul'un kurulacağı tam karşı sahili de görmemişler..
Sayfa 76
Yerlisi
1567'de alınan bir Divan kararıyla Rumeli ve Anadolu'dan İstanbul'a gelen halkın başıboş dolaşmaması için belirli bir biçimde kaydedilmesi ve İstanbul'un yerli halkı olarak benimsenmesi için kentte en az beş yıl yaşamış olması gerekiyordu.
Sayfa 41
Reklam
Istanbul
Kentin sokaklarının dar, evlerin kötü olmasına karşın, Türklerin cami, hamam, hastane ve kervansaray yapımına çok para harcadıkları ve şahane binalar yapabildikleri görünüyordu.
Sayfa 28
Türk ve Yunan ustalar Alman ve İtalyan tarzında ev yapmayı bilmiyorlardı. Türkler için yağmur, rüzgar ve kardan korunmak yeterliydi.
Sayfa 29
Günümüz insanının düşüncesinde mitologya, gerçeğin dışında olan her şeyi kapsar. Aydınlanma ve olguculuk (positivisme) ile mitologya değersizleşmektedir. Bunun kökeninde Hıristiyanlık vardır. Bu görüşe göre, Tevrat'ta ve İncil'de yer almayan her şey gerçek dışıdır, bir masaldır. Oysa ilkel ve geleneksel toplumlarda mitologya içeriği, tek geçerli gerçektir.
“her çağda, bir yıldan ötekine toprağın görünüşünün uğradığı büyük de­ğişiklikler insanoğlunu çok uğraştırmış, bu yetkin, bu yaygın değişim onu bir ölüm-kalım sorunu olarak oyalamıştır.”
“ahmet kutsi tecer’in 1961 yılında istanbul’da düzenlenen I. halk oyunları semineri’ne sunduğu bildiride verdiği örnek il­ginçtir. genç bir köylüye oynadıkları oyunu niye oynadıklarını soruyor, köylü nedenini bilmediğini ama oynamanın zorunluluk olduğunu söylüyor. ‘oynanmasa da olur mu?’ sorusuna köylü tecer’i tuhaf tuhaf süzerek ‘oynamamak ol­maz ki…’ diyor.”
375 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.