Muzaffer Buyrukçu

Muzaffer BuyrukçuSıcak Sularda Buzdan Bir Yelkenli author
Author
7.6/10
28 People
109
Reads
15
Likes
3,655
Views

Muzaffer Buyrukçu Posts

You can find Muzaffer Buyrukçu books, Muzaffer Buyrukçu quotes and quotes, Muzaffer Buyrukçu authors, Muzaffer Buyrukçu reviews and reviews on 1000Kitap.
"İş... Hayatların en önemli, anlamı en çok belirli bir kelimeydi... Kişiyi kıskıvrak bağlayan güçlü, büyük zincir. İstersen kopar. Yoksun hemen. Adın yok, ayakların yok, gülüşlerin yok, anlam kattığın birçok şey yok. Yeryüzü bir kağıttır o zaman. Sen tek bir satırsın, belki de tek bir kelimesin o zaman. Toplumcular, yöneticiler, yasacılar silerler seni kağıttan o zaman. Bir cesetsin o zaman. İş. Önemli bu."
"Yağmurun yağışı, insanların bu kaçışmaları, kırışıklarla dolan ufalmış yüzler, telaşlar güzel diyorum... Gülmeyeceklerini bilsem, hem valla hem billa atacam kendimi bir gökyüzü ıslaklığının içine. Ama çekiniyorum, yanımdakilerin diyecekleri beni ilgilendiriyor. Ne karışıyorlar, onlara mı bağlıyız biz, serbestçe yaşayamayacak mıyız, içten gelen bir şarkı söyleyemeyecek miyiz, sövmeyecek miyiz, diyemiyorum. Bizi tutan bir şey var. İnsan öylesine hür olmalı ki... İstek olmaktan ileri gidemiyor bu geçirdiklerim. Bileklerimi bağlıyorlar, içimi de bağlıyorlar..."
Reklam
Makine gibi gören kişinin Makine gibi yüreği olur.
Dışardaki Rüzgar
Dışardaki Rüzgar
İnsanların bir arada çatışmadan yaşaması ne kadar güçtü, Her söz, her davranış, yıllarca üst üste konan taşlarla ortaya çıkan yapıyı yerle bir eder; ellerini birbirlerinden çekerlerse, öleceklerini yeminlerle tekrar tekrar söyleyenler sırtlarını birbirine çevirip ayrı ayrı yollarda, bitirdiklerinin içlerinde açtığı oyuklardaki gürültüleri dinleyerek yürürlerdi.
Sayfa 414Kitabı okudu
Kırk beş yaşındaydı ve niçin yaşadığını bilmiyordu. Herkes yaşadığı için, yaşamaktan başka bir şey yapmadıkları, biraz da buna zorunlu oldukları için yaşıyordu herhalde. Onlarla birlikte bir sürü sesler çıkararak, onların izler, lekeler bıraktıkları yerlerde bir iki iz ve leke, birkaç soru, birkaç bakış, birkaç hikâye... Bazılar unutulmayacak kadar güzel, bazıları unutulmayacak kadar çirkin hikâyeler bırakarak yürüyordu. Sonra arkasından gelenler onun izlerini sileceklerdi ve o hiç yaşamamış sayılacaktı.
Sayfa 361Kitabı okudu
İnsan en zor anlaşılan yaratıktır. Bir bakarsın herkesin melek dediği haydut çıkıvermiş. İnsanlar birbirlerinin ne olduklarını ancak birlikte uzun yıllar yaşadıktan sonra anlarlar.
Sayfa 350Kitabı okudu
Reklam
Bir felaket yaşandığında yoksullar her zaman zenginlerden daha çok acı çeker; felaketin nedeni zenginler de olsa, sonuçlarına yine yoksullar katlanacaktır.
"Tanıksız yaşamanın olanağı var mı? Yoktur. Herkes hirbirinin ta­nıklığını yaparak yaşar" 
Sayfa 194Kitabı okudu
Paris'in sonu yoktur, orada yaşayan herke­sin başka başka anıları vardır. Kim olursak olalım, Paris nasıl değiş­mişse değişsin, ne gibi güçlüklerle ya da kolaylıklarla uğraşılırsa uğra­şılsın sonunda hep oraya döndük, Paris buna her zaman değerdi, çün­kü ona ne verirseniz verin karşılığını alırdınız mutlaka. Fakat çok yok­sul, çok da mutlu olduğumuz ilk günlerde Paris böyleydi işte. He­mingway'in (Paris Şenliktir) adlı öyküler kitabının son öyküsünün son cümlesi bu. Mutlu anlarımda, mutsuz anlarımda, umutlu anlarımda, umutsuz anlarımda okuduğum bir kitaptır bu. (Özdemir İnce) 
Sayfa 187Kitabı okudu
Mide, ulusal duygu diye bir şey bırakmıyor. İlkel insanda ulusal duygu yok. Ulusal duygu gelişmiş kişinin niteliği. Bilmem ne ilinin bilmem ne köyünden hiçbir konuda tutarlı bir fikir, bir düşüncesi bulunmayan vatandaş kaçak olarak Almanya'ya geliyor, -politik iltica hakkı- istiyor ve ülkemizi karalayıp yerin dibine batırı­yor. Kimse beni bunların yurtseverliğine inandıramaz. (Özdemir İnce) 
Sayfa 184Kitabı okudu
Reklam
29.4.1980 "Her halükarda yılmayacağız ve hayata dört elle sarılarak bozuk­lukları düzelteceğiz." "Bu umutsuzluk, karamsarlık belasından sıyrılmaya iyi niyet yet­mez abi." " Ama niyet olmazsa hiçbir kötülüğün üstesinden gelemeyiz. Umutlarımızı kuvvetlendireceğiz, umutsuzluk denen rezili kepaze ede­ceğiz. Karabasanlı bir düş gördüğümüzü ileri süreceğiz ve o yolda ça­balayacağız." "Düş biter, uyanırsın, rahatlarsın. Oysa yaşadığımız gerçek! " dedi Dinçer Sezgin. "Gerçeklerdeki dalgalanmalar daha çabuk uyandım insanı. Bütün dünya, bu yükselme çağına nasıl geldi?" "Biz de geldik bu çağa ama hastalandık" dedi Dinçer Sezgin. "Toplumsal bir hastalık bu, yanlışlıklardan, hatalardan doğan bir hastalık. Yanlışlıkları, hataları belirtip doğruyu ortaya koyarsak çabuk geçer ... " dedim. " Kim koyacak doğruları ortaya? Toplumla birlikte herkes hasta" dedi Dinçer Sezgin. "O hastalar koyacak ... Çünkü herkes hastalığından şikayetçi ve bir an önce kurtulmak istiyor."
Sayfa 164Kitabı okudu
Toplumculuk sefaleti değil refahı bölüşmektir.
Sayfa 114Kitabı okudu
İnsanın iki türlü dostu vardır. Yaşarken ha­yatımıza karışanlar, öldükten sonra anılarımızı taşıyanlar ve bizleri sa­vunanlar. Savunmayıp batıranlar, kötüleyenler, intikam almak için her an yerden yere çarpanlar.
Sayfa 111Kitabı okudu
Kül renkli, yeşil başlı, mercimek gözlü, besili gü­vercinler, yoksul hayırseverlerin, günahlarının bağışlanmasını isteyen­lerin, dileklerinin gerçekleşmesi için dua edenlerin savurdukları yem­lere kanat çırparak, dövüşerek, gurklayarak, toz kaldırarak saldırıyor­lardı. Geniş kaldırım taşları pislikleriyle kirlenmişti. Masal artığı, han­gi çağdan devredildiği kestirilemeyen eğri büğrü yemcilerin yanında yerli ve yabancı turistler poz poz resim çektiriyorlardı.
140 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.