İnsanları şöyle omuzlarından tutup bağıra bağıra silkeleyememenin, haykıramamanın öfkesi: "Heeeeeyyy! Uyanın be, biraz toparlanın be! Biraz düşünün be! Düşünmek var ya, düşünmek, işte o. Biraz be! En azına razıyım. Biraz yahu!
Tanrım! Uyanın. Dünya nereye gidiyor! Vay vay vay... Bir gelin kaynanasını dövsün! Dövmüş. Yakalayın, zabıt tutun, ifade alın. Dişlerini geçirmiş kadına. Neeee? Evvet! Dişlerini geçirmiş, etlerini koparıp koparıp köpeklere atmış. Vay anam! Peki kaynana n’olmuş? Hiiiç. Eeeee? Etlerini toplayıp toplayıp yapıştırmış akrabalar. Saçlarını yolmuş gelin fukaranın. Boya firçalarını kırıp kırıp yutturmuş. Vay lanet karı be. Yuh olsun be. Fırçalar da pahalı. Bizim oğlanın da hevesi var resim yapmaya. Geçenlerde çıktık aradık çarşıda. Ateş pahası. Fırçalar daha hazmolmadıysa, çıkarttırsak be yahu. Belki oğlanın işine yarardı. Yok. Onlar çok işe yarayacak mahkemede. Röntgen aldırmışlar. Nah işte burada rapor. Gidecek içeri. Görsün gününü.
OH OH OH CANIMIZA DEĞSİN
O, başka dünyaların, küçük sevinçlerin, renklerin, çiçeklerin, esintilerin, şarkıların, türkülerin, çobanların, kuzuların, küçük çocukların, yeni doğmuş bebelerin, yeşilliklerin, çiçeklerin, yağmurların sevgililerin suyu olmak istiyordu...