"Ne konuşacaklarını biriktir, ne yaşanacakları. Çünkü sen biriktirirsen, yıllar harcayacaktır sormadan biriktirdiklerini.
Yaşanacak güzel şeylerin şartlarını hafiflet, sebeplerini çoğalt, bak gör kazanacağın 'hayat' olacak!"
"Bu ülkede farklı şeyler söyleyenlere, sürekli aynı şeyi söyleyenlerden daha çok değer verildiği bir gün hayal ediyorum.
Değişen insanları 'dönek' diye damgalamayan, yıllardır aynı şeyi söylemeyi maharet saymayan, gelişen insanı, zamanı ve doğayı dikkate alan, kendileri de bu arada yenilenen insanların artmasını düşlüyorum. Fikir üretmek için sürekli aynı kitaplara ve geçmişe değil, bazen de birbirinin yüzüne, yüreğine bakanların çoğalmasını diliyorum."
Kitabın arka kapağında iki adamın Osmanlı bayrağı altında bir devlete savaş ilan ettiğini yazıyordu. İki adam bir devlete nasıl savaş ilan eder diyorsunuz. Asıl mühim olan şey de o kahramanlıkları günümüze kadar ulaşmış olmasıydı. Kitabı büyük bir merakla okumaya başladım. Kitabın başı da ayrı lezzetliydi sonlarına doğru da asıl hikaye başladı onun öncesinde bu savaş kararının oluşma zemini anlatıldı. Gerçekten iki Osmanlı -biri Türk biri Afgan- Avustralya'ya Osmanlı bayrağı altında savaş ilan etti ve cesurca, yiğitçe birçok insanın yapamayacağı bir savaş verdiler. Bu savaş Allah yolunda verilen bir savaştı ne mutlu onlara ki sonunda en yüce makama kavuştular.
Kahramanlıklarla dolu çok güzel hikayeleri barındıran bir kitaptı. Ama sadece kahramanlık hikayeleri de değil kitabın içinden birkaç kitap daha çıkacak kadar hayat hikayeleri, olay örgüleri vardı. Kitabın ruhumuza da seslenen ruhumuzu doyurmaya çalışan tarafı ayrıca takdire şayan. Irkçılık, müslümanlık, inançlar,kültürel farklılıklar o kadar güzel anlatılan şeylerdi ki.