Sevişmediğimiz zamanlarda Frank benimle hava atmaya bayılıyordu. Sanki kasaba fuarında büyük
ödülü kazanmış biri gibi davranıyordu. Yolda yürürken beni öpüyor, mağazalarda göğsümü okşuyor,
restoranlarda masanın altından çok daha fazlasını yapıyordu. Sıcak bir öğleden sonra Frank’le
Greenwich Village’da dolaşıyorduk. Üzerimde beyaz bir Fruit of the Loom erkek yeleği ve baldır
hizasında kesmiş olduğum kot pantolonum vardı. Evlerden birinin önündeki merdivenlere oturup
öpüşmeye başladık. Frank’in elleri yeleğimin altına kayarak sütyenimi çözmeye başladı. Tişörtümün
altından sütyenimi çıkarmadan önce sertleşmiş göğüs uçlarımı okşadı. “Hadi otele dönelim,” dedim.
Teşhirci, mazoşist, tam bir zırdeliydi. Ama yatakta muhteşemdi.
“Tişörtünün içi görünüyor,” dedi. Yoldan geçenlerin sertleşmiş göğüs uçlarımı görebilecek olması
onu tahrik etmişti. Okyanusun diğer tarafında evimden çok uzakta olduğum fikri beni rahatlatıyordu
ama Frank’in nasıl olup da bu kadar rahat davranabildiğine, tanıdık birileriyle karşılaşmaktan
korkmamasına şaşırıyordum.