Avustralyalı bir eko-feminist düşünür olan Plumwood, ormanları koruma mücadelesine kendini adamış bir aktivisttir ve ormanda yaşamaktadır. Avustralya’da Kakadu Milli Parkı’nda bir timsahın saldırısına uğramış, fakat hayatta kalmayı başarmış ve yaşadığı deneyimi "Being Prey" (Av Olmak) adıyla yayımlamıştır. Çeşitli dergi ve gazetelerde çok sayıda makalesi yayımlanmış olan yazarın diğer eserleri şunlar: The Fight for the Forest(Orman Uğruna Mücadele, 1973), Environmental Culture: the Ecological Crisis of Reason(Çevre Kültürü: Aklın Ekolojik Buhranı, 2002).
Ataerkil tahakkümün ırkçılıkla ve gruplar üzerindeki diğer baskı biçimleriyle aynı ideolojik temeli paylaştığını, bu sistemler oldukları gibi kaldıkça ataerkilliğin ortadan kaldırılamayacağını anlamalıyız.
Yeryüzümüze tapınmak için birleşen insanların daimi gücü ve yeryüzünün onlara her zaman cevap vermesi bana huzur veriyor. Elbette bizi duyuyor!
Çünkü O!
Biziz!
Ön plandaki gerçekliğin sürdürülebilmesi için kapsadığı hiçbir şeyin arka plandaki herhangi bir şeye herhangi bir atıfta bulunmaması şarttır; oysa bu gerçeklik tümüyle arka planın varlığına bağımlıdır.
Yaşanabilir bir gelecekte varkalmak istiyorsak, yeni baş kahramanları, daha güzel konuları olan ve en azından mutlu son olasılığını taşıyan farklı öyküleri yaratma,geri getirme ve keşfetme gücünü kendi elimize almalıyız
Merhabalar,
@Satansdiary ile Feminizm, Cinsiyet Eşitliği ve Kadın Kitaplığı üzerine bir sohbet gerçekleştirdik.
youtube.com/watch?v=gAYDcOv...
Tekrar tesekkür ederim Ömer teklifin için. Sohbetimizde kadının gizli kalmış tarihinden aile kurumuna, şiddet türlerine, kadınların ve erkeklerin içsel gelişimlerine dair kitap
Oldukça nitelikli ve ekolojist harekete fikri anlamda zenginlik katacak bir içeriğe sahip bir kitabı bizlerle buluşturmuş yazar Plumwood. İsminin altını çizmeden geçmeyeyim...
Öncelikle derin ekoloji kavramını kısaca anlatmak istiyorum; Derin ekolojik hareket, sanayi ve endüstri devrimine kökten karşı çıkan, modern* insan profili karşıtı
Ekofeminizm’i, insanın doğayla ilişkisinin ikicilikten çıkışını, bunun da ötesinde ikiciliğin yapısını anlatan müthiş bir eser... Feminizm ile ilgilenen, doğayla, insanla ilgilenen herkesin okuması gerektiğini düşünüyorum.
Kitabın Girişi ne kadar iyiyse, yazarın argümanlarını temellendirdiği asıl kısmı bir o kadar kötü bence.
Bu kitaptaki fikirleri doğru, tutarlı ve/veya bilimsel buluyorsanız size
Şakanın Ardından adlı harika kitabı öneririm.
Zira bir eleştiri olarak söylemem gerekirse yazarın sömürgeciliğin kökeni olarak ikiciliği gösterirken sıraladığı maddeler arka arkaya birbirlerini yanlışlarken, "sözde" bilimsel gözükme adına Klasik mantıktan aşırdıklarıyla bir o kadar hatalı ve anlamsız konuşması da beni eserden soğuttu.
Bence sosyal konularda bu kadar kasmaya gerek yok.
Feminist okuma için okunur ama bana öyle geliyor ki; yazar bu konulara "öyle baktığı için öyle görmüş". Yani, şaşı bakarsan tabi ki şaşı görürsün. Her şeyin temeline ikicikliği koyarsan sayısız örnekle bunu tabiki de destekleyebilirsin. Peki ya senin yanıldığın örnekler? Bence bilimsel görüşler böyle olmamalı.