İrade hürriyetinin arkasındaki mutlak kudretin Allah olduğunun beyan etmek, insanı iradeden ve bu iradenin tabi sonucu olan imtihan gerçekliğinden muaf tutmaz. Aynı şekilde insanın irade sahibi olduğunun beyanı, bu iradeyi insana lütfeden Allah'ı yok saymak anlamına da gelmez. Bu sebeple insana tanınan irade hürriyetinin arkasında Allah olduğunun beyan etmek ile beraber, verilen bu hürriyetin insanı tüm eylemlerinin faili olarak görüp yaptıklarından mesul tutacağı bilgisi; ahlaki bir zorunluluk ve gerçeklik olarak önümüzde durmaktadır.
Huzur duygusu ruha aittir. Mutluluk daha ziyade bedensel yani nefsi duyguları tanımlarken, huzur ise insan ruhunun yaşadığı duygusal atmosferi tanımlar.
Bu güçlerin her biri üç farklı halde bulunur. Bunlar ifrat, tefrit ve vasattır. Bu güçlerin Ifrat ve tefrit olarak kullanımı ahlaki sapma olarak görülürken vasat kullanım ise İslam'ın emrettiği ve ahlakın kemal derecesini yansıttığı kabul edilmiştir. Aristoteles bunu "altın orta" diye tanımlayarak, davranışlardaki mükemmelliği ifade etmeye çalışmıştır. Bu üç kuvvetin vasat kullanım ise bütün vahyi bildirimlerinin temel ekseni olan "adalet" ilkesinin insan karakterinde yer etmesini sağlamaktadır.