Casanova'nın Son Günleri kitabının yorumu ile geldim
⚘ İlkbahar çiçek açmasını yine de sürdürüyordu. Her gün yeni yapraklar açılıyor, çimenler daha da yeşilleniyordu. Başka hiçbir mevsim Dux’e bu kadar uygun düşmüyordu; otların yayılmasıyla şatonun ağırbaşlılığı örtülüyor, yalnızlığı yumuşuyor gibiydi. Ama Casanova acı bir yıkım duygusundan kendini kurtaramıyordu. Ne arzusuna ne de kendi keyfine göre hareket edememenin tırmanan sinsi öfkesi onu ele geçiriyordu. Anna’ya, "tutkulu olan yalnız iki dünya vardır. Hapishane dünyası ve zevk dünyası" Birincisinden kaçmalı ve ikincisinin lütfuna hiç duraksamadan teslim olmalı.. diyordu. Gençliğine rağmen Anna onu anlayabiliyordu ama bazen Casanova’nın huzursuzluğundan ürküyordu. Onun doğruyu söylediğini hissediyordu, şatonun yüksek duvarları arasında bunalıyor, bundan kaçmak için ona yaptığı ziyaretleri çoğaltıyordu.
⚘ Bohemya'daki Dux Şatosu'nda geçirdiği son yıllarında yalnızlığa mahkûm edilen Casanova, 1797 yılında hastalanmasıyla başlayan bütün çöküş dönemini konu alıyor. Biyografi tarzında ki kitap akıcı bir dile sahip. Casanova'nın hayatını merak edenler kitaba göz atabilirler.
Kitap ile ilgili düşüncelerinizi yorum bırakabilirsiniz
Okumayı ihmal etmeyin