Büyük bilge Cicero'nun da dediği gibi: Praeteria mutare non passumus. Geçmiş geçmişte kalmıştır. O halde bazı insanların geçmişi sürekli yeniden canlandırma ihtiyacı neden kaynaklanır?
Mecnun olmak böyle bir şeydi işte. Güneşli ve huzurlu bir sabaha uyandığımda bile, içimde şimşekler çakıyor, fırtınalar kopuyor ve tüm varlığım tek bir düşünceye odaklanıyordu: Onu bir daha ne zaman görebilirim?
Öykü kitaplarının, romanlara nazaran dezavantajları olduğu bir gerçek. Çünkü romanda var olan bir konu ve onun üzerine bina edilmiş bir kurgu bulunur. Bu durumda da okuyucu, ya konu seçimini, ya kurguyu, akışı ya da yazarın üslubunu falan beğenmeyip kendince değerlendirmede bulunur. Lakin bu değerlendirme şekli, her biri farklı şeyler anlatan ve
Kitabı beğenmedim, hatta okurken fenalıklar geçirdim. Fakat bunda öykü türüne oldum olası ısınamayışımın etkisi de var, o yüzden sorumluluğu paylaşıyorum. Zira öykü dediğin bana kalırsa arka arkaya okunmaz. Bir öykü okursun, dinlenirsin, sindirirsin, sonra devam edersin. Açıkçası buna da sabrım hiçbir zaman olmadı. Üstelik bu eserde öyküler genel olarak çok kısaydı. Özetle doymadım ve susuzluğumu gidermek için başka bir kitaba yöneldim. Belki bir gün sabrım olursa sana tekrar geri dönebilirim Homunkulus. Ya da her gece yatmadan bir öykünü okur, rüyamda garip tasvirlerini görür, tuhaf yaratıklarınla maceralara çıkarım.
Masallardan beklediğimiz olağanüstülüğü gerçek hayatın ayağı yere basan tarafıyla birleştiren ama yine de okuru ,pesimist atmosferinin içinde yakalayacak bir yan bularak mest eden şahane bir kitaptır.Yılancık bölümü özellikle bakış açısı kazandırıp unutulmaz izler bıraktı bende.Yetişkinler de masal okumalı.Hele Homunkulus’u…