Çöpten çıkan kitaptan, kitabi çöpler görürsün mesela
Kitapların da bir hayatları vardır; iyi, kötü yaşadıkları.
Maceraları vardır; karşılaştıkları.
Mesela kimisi tuvalette okunurken düşer bir su birikintisinin üstüne.
Kimisi yarım bırakılır sebepsiz yere.
Kimisi ateşe atılır öfkeyle.
Kimisi de düşebilir kolayca tarihin çöp sepetine.
Ya da çöplenir gibi okunabilir bazı kitaplar. Garip bir iştiha, sonuçsuz bir arama, sürekli açlık haline rağmen geçici doyumlarla rahatlama, belli belirsiz bir zehirlenme, geceleri ölüp gündüzleri dirilme ve gündüzleri ölünce geceleri sessizce direnme... İşte bildiğimiz çöplenme... İkinci Yeni’den kalma ders kitapları mesela...
- Çöpten hastalık kapmaya korkmuyor musunuz? Bu kirde sağlığınızı nasıl koruyorsunuz?
- Ben hiç çöp topladığı için hastalanan insan görmedim. Bağışıklık kazanıyorsunuz. Bir de mesela sokakta üstü başı pis, elinde çuvalla dolaşan, şarapçı gibi insanlar görürsünüz. Onlar da hiç hastalanmaz. Aşı gibi. Onların üzerini değiştirip, temiz bir şeyler giydirirseniz o zaman hastalanır belki. Çöpten yemek de yeriz biz. Ben uzun zaman yedim. Hâlâ da yerim. Çöpte bir sürü ekmek var. Cihangir okur yazar düzeyi çok yüksek bir yer. Sanırsınız insanlar çok kültürlü, çevreci ama değil. Çöpe bir sürü yemek atıyorlar. Anlayamıyorum insanları, sonra da hayat hakkında bir sürü yorum yapıy..
“Ümraniye’de 28 Nisan 1993’te meydana gelen ve 39 vatandaşımızın ölümüne neden olan çöp patlamaları” diye manşetler atabilir gazeteler. Öyle ki, İstanbul adlı, iki yakalı koca köyde, Anadolu yakasında Ümraniye Hekimbaşı, Avrupa yakasında Eyüp Kemerburgaz, her an patlamaya hazır birer çöp gibidirler. Sıkışıp patladıklarında, yakıp yıktıklarında ortalığı, söküp aldıklarında 39 canı, haber olabilirler. Haberdirler, okunurlar, unutulurlar, giderler. Öyle ki, isyan bile isyan eder; hafıza-i beşer, harp ve haber malullerine benzer.