Ali Ozan Emre, 1950 yılında Düziçi Farsak köyünde doğdu. Türkçe-Edebiyat öğretmeni olarak ortaokul, lise ve Düziçi Eğitim Enstitüsü’nde Türkçe-Edebiyat öğretmenliği yaptı. Ayrıca Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdi. Emekli oldu. Halen Adana’da oturuyor ve avukatlık mesleğini sürdürüyor.
Ali Ozan Emre’nin şiir, öykü, deneme, inceleme türünde ürünleri sanat edebiyat dergilerinde yayımlandı.
İzin ver hey ağam ben de gideyim
Ah çekip de arkam sıra ağlar var
Bakarım bakarım sılam görünmez
Aramızda yıkılası dağlar var
Coşkun sular gibi akıp durulma
Kuru gazel gibi esip savrulma
Nerde güzel görsen ona çevrilme
Bizim ilde cana kıyar beyler var
Karşıdan karşıya yanar bir ışık
Bunu söyleyenin dilleri âşık
Bir buğday benizli zülfü dolaşık
Gitme diye beni yolda eğler var
Karacaoğlan der ki kendim övmeyim
Taşlar alıp kara bağrım döğmeyim
Güzel sevme derler nasıl sevmeyim
Kaşlar arasında çifte benler var
Seksenimde beratçığım yaıldı
Doksanımda âzalarım çözüldü
Yüz yaşadım kuzudişim dizildi
Bir sabi çocuğa döndürdün felek
Diyor Karacoğlan beni yandırdın
Verdin ecel şerbetini kandırdın
Azrail diyorlar melek gönderdin
Hiç de doğmamışa döndürdün felek
Karacoğlan bunu söyledikten sonra çok yaşamadı, öldü.
Ölmeden önce vasiyet etti. Dedi ki: “Mezarım, şu pınarın başındaki meşenin dibinde olsun. Sazımı da meşenin dalına asın. Çürüyünceye dek orada kalsın.”
Öyle yapmışlar.
Esmer, gürbüzce, seyrek sakallı, hoş bir adammış.
Belki de aynı toprağın, aynı obanın, aynı kültürün insanı olmamızdandır. Şiiri çok severim ama Karacoğlan ile Dadaloğlu’nun şiirlerini bir ayrı severim.
Bu iki ozanımız ile ilgili ne kadar makale, araştırma, derleme kitap bulursam okumdan edemem. Ali Rıza Yalgın, Mustafa Necati Karaer, Müjgân Cumbur ve Cahit Özttelli Karacoğlan ile ilgili en iyi,