Alp Paksoy

Alp PaksoyKök author
Author
8.2/10
202 People
683
Reads
48
Likes
3,980
Views

Alp Paksoy Quotes

You can find Alp Paksoy quotes, Alp Paksoy book quotes, the most impressive sentences and paragraphs on 1000Kitap.
"Bir kimsenin ne söylenmesi gerektiğini bilmesi yeterli değildir, nasıl söyleneceğini de bilmesi gerekir." -Aristoteles
Sayfa 73 - Ötüken Neşriyat
Tarancı, Galatasaray Lisesinde okuduğu yıllarda kendi kendine mektup yazar, postaya verir ve kendine yazdığı mektubu postadan aldığında başkasından gelmiş gibi sevinirmiş. Bu durumun literatüre "Cahit Sıtkı Yalnızlığı" olarak geçmesi gerekmiyor mu sizce de?
Sayfa 26 - Ötüken Neşriyat
Reklam
Bir fıçının çatlak olup olmadığı nasıl çıkardığı sesten anlaşılırsa insanların da akıllı mı, ahmak mı olduğu ağızlarından çıkan kelimelerle anlaşılır.
Sayfa 71 - Ötüken Neşriyat
Son olarak: Fransızların ve İngilizlerin dilinden bahsedelim
“Fransa’nın İngiltere’yi işgalinde Fransızca, âdeta soyluların, İngilizce ise çoğunlukla halkın konuştuğu dil hâline gelmiştir. Norman istilasını takip eden üç asır boyunca her İngiliz kralı, Fransızca konuşmaktaydı. Sadece krallar değil; mahkemelerde, kiliselerde, devlet memurlarının ağzından Fransızcadan başka bir lisan çıkmıyordu. Böylelikle Yüzyıl Savaşları sonrası 300 sene boyunca İngiltere’de iki dil yan yana yaşadı: Resmî dil Fransızca ve halkın dili İngilizce. İki dilin 300 yıl boyunca böyle iç içe olması, doğal olarak kelime alışverişlerini de beraberinde getirdi. Devletle alakalı hemen hemen her kelime, Fransızcadan İngilizceye armağandır. İngiliz milleti aç, sersefil, biçareyken, Fransızlar öyle değildi. O kadar dertsiz, tasasızlardı ki. Bundan mütevellit her türlü lüks ve zevk eşyası, yüce, soylu ve asil kavramlar Norman (Fransızca) diliyle ifade olunurken, basit şeyler de İngilizce kelimelerle belirtiliyordu.”
Sayfa 205Kitabı okudu
Türkçedeki Yabancı Kelimelere Atamızın Cevabı
“Peki dilimizde, kökeni ne olursa olsun, onlarca kelime varken, yabancı bir kelimeyi doğrudan Türkçenin yapısına ve telaffuzuna uyarlamadan kullanmak, hangi aklın ürünüdür? Derdimiz Türkçede yer alan ve artık bizim olan yabancı kökenli kelimeler değil. Derdimiz, zaten herhangi bir kavramla ilgili onlarca kelimeye sahipken bir topluma özenip o kavramla ilgili bir sözcüğü doğrudan dilimize katmaya çalışmalarıdır. Aslında bununla ilgili sayfalarca, ciltlerce yazılacak mevzuyu Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK müthiş bir şekilde özetlemiştir: ‘Kitap, kâtip, mektup’ benimdir. ‘Ketebe, mektep, yektübü ve geri kalanı Arap’ındır!’ Bu şekilde baktığımızda Türkçeleşmiş kelime nedir, ne değildir, daha net anlamaktayız. ‘Birader’ bizimdir, ‘brother’ İngiliz’in, gibi.”
Sayfa 185Kitabı okudu
Eski Türklerde Çocuğa Ad Koymak
“Eski Türklerde çocuğa ad vermek, çocukların bir beceri gösterip göstermemesine bağlı bir kavramdı. Bir insanın adı, onun özüne ilişkin bir işaret olabileceği için, konacak adla o adı taşıyacak kişinin arasında muhakkak uyum olmalıydı. Yıllar boyu çocuk ölümlerinden usanan halkın çocuklarına ‘Dursun, Durmuş, Satılmış, Ömür, Yaşar’ gibi adlar vermesi tamamen tedbir amaçlıydı. Bunlara ek olarak kötü ruhları bebeğin değersiz olduğuna inandırmak için, ‘İtalmaz, Domuzbay, İtboku’ gibi isimler de tercih edilmiştir. ‘Yeter, Kafiye, Sonay’ gibi isimler ise, yöresel doğum kontrol yöntemi olarak görülmüş ve daha fazla çocuk istemeyenlerin başvurduğu bir metot olmuştu. Eski Türklerde, çocuğun doğduğu gün yaşanan olaya göre ad konması da hayli yaygın bir durumdu. Mesela düşman o gün yenildiyse, çocuğa ‘Yağıbasan’ adı, o gün misafir geldiyse ‘Konukkeldi’ adı, o gün yemek dağıtıldıysa ‘Aşbergen’ gibi adlar çocuğa verilmekteydi. Tüm bunlara ek olarak çocuğa ‘Tuna, Fırat, Dicle, Seyhan’ gibi coğrafi adlar, tarihi olay ya da gün veya kavim, boy adlarını koymak da yaygın görülen bir durumdu.”
Sayfa 167Kitabı okudu
Reklam
Çin’de Soyadları
“Çin’de M.Ö. 2852’de soyadı almanın mecburi olduğu söylenir. Ancak Milattan önceden beri soyadı kullanan ‘koskoca’ Çin’de, farklı soyadı sayısı hâla 400 civarındadır. Yani milyonlarca Çinli aynı soyadını taşır. Ve ayrıca 1911 Devrimi’ne kadar aynı soyadını taşıyan Çinliler birbirleriyle evlenemezdi.“
Sayfa 168Kitabı okudu
Gezgin rüzgarların savurduğu o korkunç acın nerede? Üç deniz, yedi ırmak, kırk çöl geçsen de Kurtulamadığın o acı nerede?
Sayfa 210 - Ötüken Neşriyat
Farsçadaki -ber eki
“Farsçada, eklendiği kelimeye ‘alan, getiren, götüren’ anlamı katan -ber eki, onlarca sözcük türetmiş bir ektir. Arapça kökenli ‘nal’ kelimesine eklenen bu ek, Osmanlı Türkçesinde ‘nalber’ şeklinde görülmüş ve günümüzde ‘at nalı yapan demirci’ manasıyla ‘nalbur’ şeklinde yerini almıştır. Yine ‘gönül alıp götüren, alımlı, güzel kadın’ anlamındaki ‘dilber’ sözcüğü de; ‘yol gösteren, kılavuz’ manasındaki ‘rehber’ kelimesi de, -ber ekinden türemiş kelimelerdir. Türkçede ise, ‘insanlara Allah’ın buyruklarını bildiren, onları Allah yoluna, dine çağıran kimse, elçi’ anlamındaki ‘Peygamber’ kelimesi de; ‘haber’ anlamındaki ‘peygam’ sözüyle -ber ekinin birleşmesiyle oluşmuş ve bir nevi ‘haber getiren’ manasıyla dilden dile yayılmış bir sözcüktür.”
Sayfa 103Kitabı okudu
Fes
“Özellikle II. Mahmud Dönemi’nde yaygınlaşan, hatta bu dönemde saray ve çevresinde Avrupai giyinme modası başlayınca II. Mahmud için ‘gâvur padişah’ nidalarının yükselmesine sebebiyet veren şeylerin başında gelen ‘fes’, adını imal edildiği ülke olan ‘Fas’tan almıştır. 1840’tan sonra ‘fes’in iyice yayılmasıyla vatandaşın dilinde ‘fes’ için ‘gâvur işi’ kelamı dolaşmaktaydı. Tıpkı 1925’teki ‘Şapka İnkılabı’ndan sonra hayatımıza giren ‘şapka’ya dendiği gibi!”
955 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.