Acılarımın kaynağı sen olsan da, 'Öl' demek için, 'Yaşa' dediğin ben, yeryüzünün tüm mutsuzluğuna katlanmak zorunda kaldım tek başıma, sonunda öleceğimi bile bile.
Biraz günışığı, biraz rüya ve biraz umut
Toplamda 6 bölümden oluşan bu kitapta ,ana bölüm olan, sadece ilk 2 bölümü açacağım.
1. Bölümde evrenin yaradılışındaki 7 güne tanık oluyoruz.
Şairane ve sesleniş havasında yazılmış bu hikayede önce yaradılış ve evren hakkındaki sorgulamalardan, düzensizliklerden, acılardan bahsediliyor.
İstanbul'un ortasında bir distopya, metnin içine serpiştirilmiş ve her birinden ayrıca bir bilimkurgu öyküsü çıkacak distopik ögeler... Boğaz'a yapılan bir kanalın beraberinde toplumsal eşitsizlikleri ve kaosu getirdiği, daha da ötesinde habitatı tümüyle bozulup tek bir canlının bile kalmadığı bir şehir çizilmiş. Böyle bir atmosferde ise yalnızlığına gömülmüş, karamsar bir ana karakterin tüm depresifliğini her satırda hissettirmiş yazar. Öyle ki her çevirdiğim sayfada karakterin yalnızlığına ve hiçliğine dair düşünceleri bana fazla geldi, boğulup kitabı elimden bıraktığım bile oldu.
Kitabı bitirmemi ve bir yerde az da olsa sevmemi sağlayansa metnin içine serpiştirilmiş, keşke daha ayrıntılı bir şekilde üzerinde durulsaymış dedirten o distopik unsurlar oldu. Mars kolonisinde ortaya çıkan virüs, su altı balon şehirleri, iklim krizinin yarattığı bir distopya ve tabi cımbızla çekip hayret ettiğim diğer ögeler.
Bir distopya hayranı olarak büyük bir heyecanla başlamıştım kitaba fakat heyecanım kursağımda kaldı desem abartmış olmam. Daha çok durum öyküsüne dönen bir anlatımın gölgesinde kalmış distopik bir İstanbul resmiyle baş başa kalıp merak ettiğim şeylerin de bir sona bağlanmadığını görerek kitabı bitirmiş olduğum için hayli tadım kaçık.
DistopyaAlparslan Bozkurt · Fihrist Kitap · 202117 okunma
“Ne kadar tanıdık gelirse gelsin her hikaye yabancıdır dinleyicisine.“
Size bugün çok tanıdık bir hikaye anlatmak istiyorum. Yani aslında hikayeyi Alparslan Bozkurt anlatmış da ben de sizi onun hikayesine davet edeceğim. Tanıdık geleceğine eminim size de çünkü anlattığı hikayenin konuşulmadığı bir ortam, bir masa, bir dost sohbeti, bir bekleme