Makyajımı yapıp saçlarımı taradıktan ve evi topla dıktan sonra zamanım kalsa bile okuyamıyor ya da ödev lere bakamıyordum. Bir bakıma A.'yı beklemekten baş ka bir şeye vermek istemiyordum aklımı: Bu bekleyişi berbat etmemeliydim. Çoğunlukla bir kağıda tarihi, saa ti kaydederek "gelecek" yazıyor, başka cümlelerle de ya gelmezse, isteği azalmışsa gibi düşüncelerin verdiği kor kuları dile getiriyordum. Akşamlan o kağıdı yeniden alıp bu kez üzerine "geldi" yazıyor, buluşmamızın ayrıntıları nı düzensiz bir biçimde not ediyordum. İki paragrafın dan biri önce, öteki sonra yazılmış, birbiri ardına, kesin tisiz okunan bu karalamalara şaşkın şaşkın bakıyordum. İkisi arasında, saptamaya çalıştığım yazı da dahil olmak üzere, diğer her şeyi gülünç kılan sözler ve jestler vardı.
ben yokken telefon eder de kaçırırım korkusuy la, evden mümkün olduğunca az çıkıyordum. Elektrik süpürgesini ya da saç kurutma makinesini, telefon sesini duymamı engelleyebilir diye çalıştırmaktan kaçınıyor dum. Bu telefon sesi beni sık sık, cihazı elime alıp alo deyinceye kadar süren bir umutla bitkin düşürüyordu. Arayanın o olmadığını anlayınca o kadar derin bir hayal kırıklığı yaşıyordum ki telefondaki kişiden nefret ediyordum. A:nın sesini duyar duymaz, o belirsiz, o acılı, o kuşkusuz kıskanç bekleyişim çabucak sona eriyor, önce çıldırıp sonra bir anda yeniden normale döndüğüm his sine kapılıyordum. Aslında bu sesin önemsizliği ve kendi hayatımdaki orantısız önemi beni şaşırtıyordu.