Arthur Asher Miller (17 Ekim 1915 - 10 Şubat 2005) ABD'li yazar.
Miller, yüzyılımızın en önemli Amerikalı dram yazarlarından biri kabul edilmektedir. Miller'in kahramanları, haşin bir toplum içerisinde, kendi vicdanlarıyla yaşayabilmek için bireysel suç ve sorumluluklarıyla uzlaşmaya çalışırlar. İlk bakışta oyunları, genellikle aile hikayelerini anlatan bireysel dramlar gibi gözükse de, çağının önemli toplumsal, siyasi ve ahlaki sorunlarına eğilirler.
Miller New York'un Harlem mahallesinde dünyaya geldi. Avusturya-Macaristan'dan ABD'ye gelmiş Yahudi bir göçmen olan babası, bir kumaş mağazasının sahibiyken dünya ekonomik buhranından sonra 1929'da iflas etti. Ekonomik durumun güvensizliği spora meraklı genci derinden etkiledi. 1934-38 yılları arasında Ann Arbor/Michigan'da edebiyat ve İngiliz dili yüksek eğitimini sürdürebilmek için Michigan Daily gazetesinde redaktörlük yaptı. Miller'in bu dönemde yazdığı ilk dramlar üniversitede takdirle karşılandı. Haziran 1956 tarihinde eşi Mary Slattery'den boşanan Miller, yine haziran ayının 29'unda ünlü fotomodel Marilyn Monroe ile evlendi. Monroe ve Miller Nisan 1951'den beri görüşmekteydi. Bu birliktelikleri 5 Ağustos 1962'de Monroe'nun ölümüyle sona erdi.
Tam adı:
Arthur Asher Miller
Unvan:
Amerikalı Yazar
Doğum:
New York, Amerika Birleşik Devletleri, 17 Ekim 1915
Ölüm:
Roxbury, Connecticut, Amerika Birleşik Devletleri, 10 Şubat 2005
Godot'yu Beklerken, Kapıların Dışında, Üç Kuruşluk Opera gibi tiyatro eserlerinden sonra çok çok beğendiğim bir okuma oldu. Endüstrileşen toplumda asıl değerimizi sahip olduğumuz şeyler mi oluşturur? diye bir sorusu sorulunca benim için devreye hemen Sahip Olmak Ya Da Olmak eseriyle biriciğimm Erich Fromm girer; "Eğer kendimi sahip olduklarımdan ibaretmişim gibi hissedersem, bir şeye sahip olmadığımda ben, ben değilimdir." Ve devam edip, "İyi bir ekonomiye sahip olmak için, hasta insanlar mı üretmeliyiz?" diyerek çağımızın nekrofili hastalığına ışık tutar. Evet, ölüye, cansız varlıklara arzu...
Varoluşçuluğun alt zeminini oluşturduğu eserde, Kierkegard, Sartre, Heidegger'den ziyade Scpoenhauer'ın karamsar havası hakim.
Neden varım? Var olmam için sebep var mı? gibi sorgulamaların sıkça yapıldığı ama yanıtların pesimistçe verildiği bulutlu bir eser.
Ve yine yeniden Nietzsche'min sözleri canlanır zihnimde;
"Bu hayatta bir 'neden'i olan kimse, bütün 'nasıl'lara katlanabilir."
Dipnot: Çok beğendiğim için minik bir yorumcuk sadece.
Satıcının ÖlümüArthur Miller · Mitos Boyut Yayınları · 2011695 okunma
Salem cadıları!
Çocukluğumuzdan beri gerek Amerikan yapımı dizilerde gerek filmlerde karşımıza çıkan ve aşina olduğumuz bir tabirdir Salem cadıları. Avrupa ve dolayısıyla kendilerinden oluşan yeni Amerika öyle çok korkmuştur ki cadılardan edebiyatlarından sinemalarına toplumsal hafızalarına damga vurmuştur bu cadılar. Peki, bu cadıların(!) yok
Satıcıyı kim öldürür? Onu yine satıcı yapan sistem. Çoğumuz çarpık kapitalist sistemde kendimizi mesleğimizle adlandırıyoruz. Psikologlar bile bu toplumda boş durmayın çalışın psikolojiniz bozulmaz diyor. Oysa insanın sosyal bir hayvan olması bile daha duygu yüklü değil miydi? Şimdi bu çarpık sistemde insan sosyal bir hayvan değil, makine olmuyor mu ? Tıpkı Will gibi bozulunca işine son verilen bir makine. Satıcının Ölümü kapitalizmdeki " başarı " kavramının insanı çürümeye sürüklediğini gösteren müthiş bir eleştiri.
Satıcının ÖlümüArthur Miller · Mitos Boyut Yayınları · 2011695 okunma