Başkalarına ve kendimize yönelik birtakım beklentiler taşımaya hepimizin hakkı var. Annelik de farklı değil. Hepimiz iyi annelere sahip olmayı, iyi anne olabilecek birileriyle evlenmeyi ve iyi anneler olmayı bekleriz.
Bilirsin kendimzde değiştiremiyeceğimiz bir sürü şey vardır. Öyle doğmuşuzdur. Değiştiremeyiz. Ama bazı yanlarımız gördüklerimizle şekillenir. Bize nasıl davrandığıyla. Bize ne hissetirdiğiyle..
#güdü
Blythe'nin mutlu bir evliliği vardır ama bu mutlu evliliğinin tek eksik parçası bir bebektir.
Mutlu çiftin gün gelir mutlu evlilikleri bir bebekle taçlanır.
Ama Blythe'nin hayatında yolunda gitmeyen bir şeyler vardır. Kızı Violet ile çok istediği annelik duygusunu yaşamakta zorluk cekmektedir. Ne Violet anneyi kabul etmiştir ne de Blythe kızını..
Blythe annesi gibi olmak istemese de tüm çabasını bunun için harcasa da bir türlü başaramaz ve o duygusal bağı kızı ile kuramaz. Ve eşinden beklediği desteği göremeyen Blythe'nin hayatı ikinci bir çocuktan sonra daha da çekilmez bir hâl alır.
Güdü her ne kadar gerilim kitabı olsa da duygusal yanı daha ağır basan ve sizi ilk sayfalarından içine çekip alan bir kitap. Öyle sayfalar var ki küçük bir kız çocuğu bunu yapmış olamaz diye düşünüyorsunuz. Çocuğa kızdığım kadar anneye de kızdığım yerler vardı elbet. Ama bir deve kuşu misali başını toprağa gömüp etrafında ne olup bittiğini görmeyen babaya da daha çok sinir oldum.
Ben bu duyguları Kusursuz Çocuk kitabını okurken de hissetmiştim. Güdü'yü okurken de kendimi kusursuz çocuk kitabı sayfaları arasında buldum da diye bilirim. Ama bu kitap daha duygusal ve dram ağırlıklıydı. Üç kuşağın dramatik hikayesini anlatan bu kitabı ben severek okudum merak edenler ve elinde olanlar hiç bekletmesin derim.
Okumada bana eşlik eden canım Rüya'ma sonsuz sevgiler
İyi ki... @benimktp_dunyam
Aslında kitabı okuyalı 4 ay oldu fakat 1k da kitabı bulamamıştım bu nedenle incelemeyi geç yapıyorum. Kitabı elime almamla okuyup bitirmem 1,5 günümü almıştı, etkisi ise uzun bir süre devam etti. Yazarın ilk kitabıymış. Buna rağmen bence insanı içine almayı, içgüdüsel olan anneliği sorgulatmayı ve düşündürmeyi başarabilmiş.
Kitabın konusu özetle ; Blythe Connor, kendisinin hiç sahip olmadığı o sıcak kalpli, destekleyici annelerden biri olmaya kararlıdır ve yeni doğan bebeği Violet’la bu şansı yakalamıştır.
Ancak anneliğin o yorucu ilk günlerinde kızıyla umduğu gibi bir bağ kuramaz, küçük kız soğuk duruyor ve annesinden gelecek en küçük şefkati reddediyordur. Bütün bunlar Blythe’ın, Violet’ta bir sorun olduğunu düşünmesine neden olur. Üstelik Violet büyüdükçe anaokulunda da etrafındakilere karşı kavgacı bir tavır sergilemeye başlamıştır.
Kocası Fox ise hepsinin Blythe’ın hayal ürünü olduğunu söylüyordur. O, karısının gördüğü şeylere karşı gözünü kapıyor, karşısında yalnızca anne olmanın getirdiği günlük zorluklarla mücadele eden bir kadın görüyordur. Fox, onun korkularını görmezden geldikçe Blythe da kendi akıl sağlığından şüphe etmeye başlar.
Fakat bir gün oğulları Sam doğar ve Blythe hep hayal ettiği o anne bebek bağını onunla birlikte çok doğal bir şekilde kurar. Violet bile küçük kardeşine bayılıyor gibi duruyordur. Ancak hayatları tek bir saniyede değişir ve Blythe’ı kendisine, geçmişine ve kızına dair gerçeklerle yüzleşmek zorunda bırakır.
“ Her birimiz anneannemizin rahminde beş ay geçiririz ve o da oluşmaya kendi anneannesinin rahminde başlamıştır , annemizin kanının ritmine daha kendisi bile doğmadan uyumlanmışızdır “
Yazarın ilk kitabıymış çok başarılı her sayfayı ince ince yazmış , kesinlikle okunması gereken bir piskolojik gerilim, nesilden nesile aktarılan Annelik güdüsü Üç kadın var ve Üç korkunç hayat , ve tabiki Violet O nasıl bir kız çocuğu , okurken sinir krizine sevep oluyor bir çocuk bu kadar kötü olmayı nasıl başarmış diye sordum kendime ama tabi ki genlerinden anneannesinden alarak , blythe’ten başka kimse kızının kötü olduğunu anlamak istemiyordu , onca uyarılarına rağmen , tabi iş işten geçince Blythe diye kapısına koşarsın ,
Dediğim gibi bu türü sevenler pişman olmayacak
The PushAshley Audrain · Penguin Books · 20227 okunma