Yalnızlığı bir seçimdi, kader değil, mutsuzluğu da... Önce kendini sevmeliydi insan ve bu sevgiye tutunmalıydı. Sevgi ile bakmalıydı bir kuşa, bir taşa, bir ağaca, bir işe, bir insana.
HERA… Asya Demeter’in kaleminden
Sıra dışı bir roman... Bir kadın ve bir erkeğin yaşamın akışı içinde çarpışması ve bunu Hera’nın sağlaması… Hera kim mi; romanın içinde… Yumuşacık bir çekim, aşkın ilk hâlleri derken okuru önce bir sarsan, tökezleten, duraksatan bu ayrıksı hikâye, sevişmelerin derin denizinde yadırganan eylemler bütününün iki kişi arasında ne denli doğal olduğunu fısıldıyor kulağımıza. Sevgili Asya Demeter, modern çağda kadın olma durumlarını; sevilmekle sevmek, güvenmekle güvensizlik, masumiyetle teslimiyet arasında kalan, kendini arayan, aradığını içinde bulan kadınlara gerçeklerle yüzleşmeleri adına bir ışık yakmış; Beril ve Batu’nun kuralları yıkan öyküsüyle…
Kadınların, erkeklerin, insanın birbirine baktığı yerin, gördüğü şeyin yalın anlatımı… Kimi evliliklerin kadını etkisiz eleman durumuna getiren yok edici iksiri, bir kadının itildiği bitiş noktası… Ve var olma içgüdüsünün tükenmez döngüsü içinde yeniden yeniden filizlenen arzularla tazelenen ruhlarımız…
Hera, o muhteşem mitsel, etkileyici, davetkâr kapağını aralar aralamaz içine alıveriyor insanı... Kitaplar iyi ki var…
Bir insanın hayatının dönüm noktalarını; onda derin izler bırakan olayları ve bunların insan ruhuna onarılması zor ve hatta imkansız zararları, yaşadığı duyguları, hisleri düşünceleri, geleceğe umutla bakarken yıkılan hayalleri ve belkide direnci kırılan, yitip giden canların yaşamlarını 3-4 sayfada bir ömrün ustaca, duyguların aktarımında