Uzun bir aradan sonra inceleme yapmaya vira bismillah ..
Bir tevafuk eseri denk geldiğim Hayatım Aşkım ve Sen filmini izledikten sonra, yönetmeni araştırırken bu kitabına denk geldim. Tabi Filmdeki Sen burda Ben olmuştu. Bunu sonradan farkettim :)
Film 1987 yılında çekilmişti . Kitap ise 1991 yılında yayımlanmış.
Kitabın önsözünde Atıf Bey, kendi içim sinemanın hayatta her şeyden en önde geldiğini
Bir filmi, bir tek defa izleyerek o film üzerine yazı, eleştiri yazmanın mümkün olamayacağını, sayın sinema yazarı arkadaşlarımıza hatırlatmakta yarar görüyorum. (Ortalama bir seyirci ilk seyredişte bir filmin ancak yüzde 30'unu görüp algılayabiliyormuş). Hal böyle olunca, algılanma süresi bu kadar kısıtlı bir sanatın anlatım gücü konusunda, bütün sinemacıların takkeyi önlerine koyup düşünmelerinde, bu kadar yüzeysel bir sanatla, örneğin roman yoğunluğunda şeyler anlatamayacaklarını farketmelerinde, boşa emek harcaramalar açısından epey yarar vardır sanyorum.
Gerçekte bir roman, hangi çağda yazılırsa yazılsın, okuyucu onu okurken, yaşadığı dönem içinde kişisel dünya görüşüne, zevkine, kültür düzeyine göre, yazarınkinden farklı yeni bir roman hayal etme imkânina sahiptir..
Nur'dan evliliğin monotonlaşması, yönetmen olarak yaratıcılığımı köreltiyor saplantısıyla ayrılmıştım ya... İkinci evliliğime kadar süren 5-6 yıl içinde en kötü filmlerimi yaptığımı burada açık yürekle, dürüstçe söylemeliyim. Yaratıcılığın düzensiz bir yaşama biçimi ile beslenemeyeceğini, özgürlük adına seçilen şeyin gerçekte daha büyük bir bağımlılık olduğunu, yaratıcılığın sıradan heyecanlarla değil ancak disiplinli ve düzenli bir çalışmayla ve düzenli bir yaşam biçimi ile gelişebileceğini biraz geç de olsa fark etmiştim. Daha sonra yeni bir şey daha keşfettim: Bunu tek başına sağlayamıyorsan evleneceksin.