Aynulkudat Hemedani

Temhidat yazarı
Yazar
8.0/10
12 Kişi
56
Okunma
10
Beğeni
1.635
Görüntülenme

Hakkında

492’de (1098) Hemedan’da doğdu. Eserlerinde kendisinden “kadı”, “Hemedan kadısı” ve “Aynülkudât” diye bahseder; baba tarafından Azerbaycan’ın Miyânec kasabasından olduğu için Miyânecî nisbesini de kullanır. Aynülkudât doğduğu şehirde çocukluğundan itibaren çok iyi bir tahsil gördü. Olağan üstü kabiliyeti sayesinde devrinde okutulan bütün ilimleri kısa sürede öğrendi. Ömer Hayyâm ve Şeyh Hameveyh’in kelâm, matematik, astronomi, felsefe ve edebiyat derslerini takip ederek bu sahalarda da geniş bilgi sahibi oldu. Yirmi bir yaşında iken kelâma dair Gāyetü’l-bahs ʿan meʿâni’l-baʿs adlı eserini yazdı. Genç yaşta fetva verecek seviyeye ulaştı. Bu sebeple Hemedan kadılığına ve oradaki medresenin müderrisliğine tayin edildi. Çocukluğundan itibaren bazı şüphelerini gidermek için bilhassa kelâm ilmine merak sarmıştı. Bu konuda pek çok kitap okuyor, okudukça da şüpheleri artıyordu. İçine düştüğü fikrî ve itikadî buhrandan kurtulmak için kelâm ilmine dört elle sarıldı, ancak bu ilim onu daha büyük bunalımlara sürükledi. Bunun üzerine fikrî ve ruhî huzura kavuşmak için dört yıl boyunca İmam Gazzâlî’nin eserlerini okudu. Bu eserlerden geniş ölçüde faydalandı. Hatta bir ara maksadının hasıl olduğunu bile sanmıştı. Fakat bu sırada yine büyük problemlerle karşılaşmış ve öğrendiği bu ilimlerin ötesindeki gerçeklere giden yolun kendisine kapandığını zannetmişti. Bir yıl kadar süren bu ikinci fikrî bunalımı sırasında İmam Gazzâlî’nin kardeşi Ahmed el-Gazzâlî’nin Hemedan’a gelişi Aynülkudât’ın hayatında bir dönüm noktası oldu. “Efendim, rehberim ve sultanım” dediği Ahmed el-Gazzâlî ile görüşmesi fikrî ve ruhî problemlerinin çözümünü sağladı ve artık gerçeğe giden yolu bulduğuna kanaat getirdi. Ahmed el-Gazzâlî ile yirmi gün sohbet etti, daha sonra beş yıl onunla mektuplaştı. Arapça eserlerinde İmam Gazzâlî’yi, Farsça eserlerinde ise Ahmed el-Gazzâlî’yi kendisine örnek aldı. Muhammed b. Hameveyh ile ümmî bir zat olan Hemedanlı Şeyh Bereke de onun üstatlarındandır. Aynülkudât mektuplarında bu iki şahsa duyduğu hayranlığı dile getirmiştir. Hatta Şeyh Bereke 520’de (1126) vefat edince iki ay süreyle okumayı ve yazmayı terkederek sessiz ve hareketsiz kalmayı tercih etmişti. Tasavvuf yoluna girerek Ahmed el-Gazzâlî’ye intisap ettikten sonra bilhassa kelâmî ve itikadî konulardaki fikir ve kanaatlerini pervasızca ortaya koyması, devrin mutaassıp fıkıh ve kelâm âlimlerinin ondan şüphelenmelerine ve neticede bazı delil ve iddialar ileri sürerek onu zındıklıkla suçlamalarına ve tekfir etmelerine sebep oldu. Aleyhindeki iddia ve ithamlara pek aldırış etmeyen Aynülkudât, bütün bunları devrindeki cahil fakih ve kelâmcıların saçmalığı olarak kabul eder ve onların yaptıkları kötülükleri görmezlikten gelemeyeceğini söyler. Çok sevdiği Hallâc-ı Mansûr’un katline sebep olan şathiye*lerini çeşitli şekillerde te’vil ve tefsir etmesi, aleyhinde faaliyet gösteren geniş bir zümrenin meydana gelmesine imkân hazırlamıştır. Bununla beraber olağan üstü tesirli hitabeti sayesinde, aralarında Azîzüddîn-i Müstevfî gibi devlet adamlarının da bulunduğu çok sayıda mürid edinmişti. Aynülkudât’ın çok genç denecek yaşta kazandığı şöhret ve mânevî nüfuz, müridi Azîzüddîn-i Müstevfî’nin siyasî rakibi olan Selçuklu Sultanı Sencer’in veziri Kıvâmüddin Dergezînî’yi korkuttu. Aynülkudât’ı ortadan kaldırarak hem böyle nüfuzlu bir kimseden kurtulmayı, hem de rakibi Azîzüddîn-i Müstevfî’ye kudretini göstermeyi düşünen Dergezînî, Aynülkudât’ı tekfir eden fakihlerden, onun eserleri içinde dinsiz ve zındık olduğunu ispat eden ibare ve ifadeleri ortaya koymalarını istedi ve katline fetva vermelerini temin etti. Aynülkudât önce Bağdat’a götürüldü, orada bir süre hapsedildikten sonra tekrar Hemedan’a getirilip 7 Cemâziyelâhir 525 (7 Mayıs 1131) Cuma günü derisi yüzülerek öldürüldü. Cesedi ders verdiği medresenin kapısına asıldı ve bir gün sonra da üzerine gazyağı dökülerek yakıldı. Öldürüldüğünde otuz üç yaşında olan Aynülkudât, devrinin birçok devlet adamı, idareci, şair, edip, fakih ve mutasavvıflarıyla yakın dostluk kurmuştu. Bunlar arasında Tâceddin Alâüddevle, Şehzâde Cemâleddin Şerefüddevle ve Azîzüddîn-i Müstevfî gibi devlet adamları ile meşhur şeyh Ahmed el-Gazzâlî, şair Senâî-yi Gaznevî ve şeyh Ebû Saîd-i Ebü’l-Hayr gibi önemli simalar yer alır.
Tam adı:
Aynülkudât el Hemedâni
Doğum:
Hemedan, 1098
Ölüm:
Hemedan, 7 Mayıs 1131

Okurlar

10 okur beğendi.
56 okur okudu.
1 okur okuyor.
34 okur okuyacak.
1 okur yarım bıraktı.
Reklam

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
Ey Aziz! Yaratanın aşkından mı yoksa yaratılanın aşkından mı bahsedeyim bilmiyorum. Aşklar üç kısma ayrılır, fakat her aşkın muhtelif dereceleri vardır. Bunlar "küçük aşk (aşk-ı sağîr), "büyük aşk" (aşk-ı kebîr) ve orta aşktır (aşk-ı miyâne). Bizim Allah'a olan aşkımız küçük, Allah'ın kullarına olan aşkı ise büyüktür. Aşk-ı miyâne denilen "orta aşk" hakkında çok dar bir anlayışa sâhip olduğumuzdan, bu konuda geniş bilgi vermeyeceğim. Ancak bu konuya işâretle de olsa kısaca değinilecektir. • Alıntı buraya kadar, bundan sonrası benden bir dipnot: İsmail Hakkı Bursevî'nin bir eserinde okuduğuma göre, Allah için "âşıklık" ve "aşk" sıfatı kullanılmaz, Allah için sevgi ifadesi sıfatları olarak "hubb" kökeninden gelen "habîb ve mahbûb" kullanılır. Bunun sebebi de, "aşk" kavramı içerisinde aşırılık manasının da olmasıdır, fakat (münezzehlik gereği) Allah'ta aşırılık yoktur, Allah'ın sevgisinde her şey denge ve orta yol, yani itidal ile ifade edilir; bunun karşılığı da "hubb" kelimesidir. Nitekim ayette de "Allah onları sever, onlar da Allah'ı sever." (Mâide,54) "hubb" kökeninden gelen fiiller vardır. Burada "aşk" ifadesinin geçmesi, muhtemeldir ki çevirmenin yanlış tercümesidir. .
“…Allah’ın yolu yerde ve gökte değildir, cennette ve arşta da değildir. Allah’ın yolu senin içindedir. Allah tâliplileri, onu kendi içlerinde ararlar, zirâ O gönüllerdedir. İlâhî âlemde var olan her şeyin aksi, senin canında da var edilmiştir.”
Reklam
Reklam