… 'sezgi' körleştiriliyor. Oysa geleceğin mutlu ınsanını yaratabilmek için, bilisiz kitlelere değil, bilen ve sezen bireylerden oluşan özgürlükçü toplumlara gereksinim var. 'Yagmurun Altinda' adli bu şiirde "bütün yüzyılları yaşadim/vaktim yetmedi anlamaya" diyorsunuz. (Gülten Akin'in 'vakit kalmadı/ durup ince seyleri anlamaya' demesi gibi. Bu iki sesleniste de 'anlamak' ve 'zaman' kavramları, artık ulaşılmasina olanak kalmamış iki umarsiz dileĝe benziyor...)
Anna, Einstein’a hatıra defterini vererek kendisi için bir şiir yazmasını istemiştir. Einstein’ın şiir niyetine yazdığı karalama şöyledir:
“ …Senin için buraya ne yazmam gerekiyor? / Düşünüyorum bir çok şeyi / Aynı zamanda bir öpücüğü / Küçük, minicik ağzının üzerine gelecek. / Eğer sinirlenirsen bana / Sakın ağlamaya başlama. / Bana vereceğin en büyük ceza / Bir öpücük de bana vermen olacak / Bu küçük dileklerim / Yaramaz arkadaşından sana bırakılacak hatıraların anısına.”
:)
Ahmet Haşim’e göre şiir, kendi dilinde bile açıklanamayacak bir yazın türüdür. Çünkü ona göre: "şiiri şiir yapan şey anlam değildir. Ancak bir anlam açıklanabilir, yorumlanabilir ya da çevrilebilir."
‘Geçmişi anlayarak yarını kurabiliriz’ saptaması düsturunuz olmuştu. Yani geçmiş tapınılası değil, sadece güzel gelecekler için bilinmesi ve kavranılması gereken bir değerdi.
Kimi dizelerin altlarını çizmişim. 'Şaşırtıcı Karşılaşma', 'Ses' ve ‚Bu Kırlangıçlar Gitmemişler miydi?‘ adlı şiirlerinizde ki ses; canlı cansız, özne nesne, varlık ya da boşluk ne varsa, tümünü işgal etmiş. Ses'ten çıkamıyor, ses'le yaşıyor ve sonunda sanki 'ses' oluyorsunuz. Bunların şiirsel yapıları kurulurken, 'ses işgali'nin özellikle amaçlandığı görülüyor. Günlüğümün o sayfasını bitirirken şöyle yazmışım: "Geç oldu. Biraz daha dolanırsam, sabah derse yetişemeyeceğim. Ben simdi bir varlık mıyım, boşluk mu? 'Ses' olarak uzansam, yatak yadırgar mı beni?
Medya etiği ile ilgili alıntılardan günlüğüme düşmüş notlar arasında, otosansürün körleşmeyi hızlandırdığına değğin bir öykü var: Genç bir gazeteci, araştırmacı gazetecilik alanında güzel bir haber yapiyor. Şefine götürüyor. Şef,'o haberi yayımlayamayız' diyor. Haber çöpe atılıyor. Genç gazeteci başka bir sefer, yine baska bir haberle gidiyor şefe. 'Bunu da yayımlayamayız' diyor şef. Genç gazeteci dönüp gidiyor. Bir gün yine başka bir fikir geliyor aklina. 'Simdi gitsem şefe, gene haber yaptirtmaz, çöpe attırır' deyip gitmivor. Dördüncti seferde ise gazetecinin aklına fikir gelmiyor!...
:)
Sayfa 130 - İfade Özgürlüğü ve OtosansürKitabı okudu