Banu Özyürek'in ilk öykü kitabıymış, benim de okuduğum ilk kitabı.
Aslında sevdim-sevmedim tam emin değilim ama bir cümleye vurulup kitabı elime almıştım ve aynı gün de bitirdim;
“Yürürken sık sık insanlar girdi aramıza, demek ki ayrılmaz bir bütün gibi gözükmüyorduk”
Öyküler kısa kısa ve hepsi birbirinden bağımsız diyemeyiz, ilk başta bahsettiğim olumsuzluğu kafamda oluşturan sade anlatım şekli, aslında bir sohbet havası şeklinde ilerledikçe hoşuna da gidiyor insanın ki zaten hikaye edilen karakterler de sade, küçük hayatlardaki kadınlar.
Sanırım en çok kitaba da adını veren ilk öyküyü beğendim; zaman kavramı, çoğu kez yetersizliğinden şikayet edilen zaman, aslında bazen can sıkıntısıyla buluştuğunda hiç de yetersiz değil aksine insanı bunaltan bir hale gelebiliyor
Yakın bir zamanda olmasa da Yunus Nadi ödüllü Poz öykü kitabını da okuyacağım muhakkak.