Barış Özener

İnsan Çeşitliliği yazarı
Yazar
9.4/10
9 Kişi
43
Okunma
1
Beğeni
2.025
Görüntülenme

Barış Özener Gönderileri

Barış Özener kitaplarını, Barış Özener sözleri ve alıntılarını, Barış Özener yazarlarını, Barış Özener yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
240 syf.
9/10 puan verdi
Evrim ve Adaptasyon
İçerisindeki bilgiyi alırken bakış açımı geliştiren kitapları ayrı tutarım. Yazarın birincil amacı bu olsun veya olmasın eseri bende bu etkiyi sağladı. Bilgiye öncelikli olarak hayata bakış açım için önem veriyorum. Hayata ve canlıya. Aslında kitapta daha önce rastladığım ve bildiğim bir çok bilgiyle karşılaştım ama ben bazı şeyleri tekrar tekrar
İnsan Çeşitliliği
İnsan ÇeşitliliğiBarış Özener · Alfa Yayıncılık · 201839 okunma
Yerleşik hayata geçmek insan yaşamını gerçekten iyileştirdi mi?
Tarihe ilerlemeci biçimde yaklaşan modernizm yanlıları için avcı toplayıcı yaşamı bırakarak neden tarım yapan yerleşik köyler kurduğumuz sorusunun yanıtı basittir. Yerleşik hayata geçerek tarım yapmak daha az emekle daha çok besin elde etmenin en basit ve mantıklı yoludur. Geniş düzlüklere bilinçli olarak ekilmiş tohumlar tabii ki dağınık arazideki öngörülemez yabani meyve ve yumrulara göre daha fazla besin sağlar ve böylelikle kalabalık kitlelerin doyurulması kolaylaşır. Bu ilerlemeci yaklaşım, yerleşik hayata geçişi tarihsel ilerlemenin kaçınılmaz bir devamı olarak görmekle kalmamış, çiftçilikle birlikte yaşamımızda da kayda değer iyileşmelerin olduğunu iddia etmiştir. Ancak çok sayıda arkeolojik ve antropolojik bulgu durumun hiç de böyle olmadığını gözler önüne sermiştir. Her şeyden önce yaklaşık 10 bin yıl önce insanların avcı toplayıcı yaşam biçimini bırakarak yerleşik hayata geçmeleriyle hayatlarında iyileşmeler olduğuna ilişkin hiçbir kant yoktur. Diamond'un vurguladığı gibi tarıma geçiş, aksine avcı-toplayıcı atalarımızın yabancı olduğu salgın hastalıklar, sınıfsal eşitsizlikler ve cinsiyet ayrımcılığı gibi çok sayıda felaketle tanışmamıza neden olmuştur.
Sayfa 204Kitabı okudu
Reklam
Koşmak için tasarlanmış insan bedeni
Bedenlerimiz adeta uzun mesafeler yürümek ve koşmak için tasarlanmış gibidir. Hatta Bramble ve Lieberman’a göre tam tersine, uzun mesafeleri koşmak bizi tasarlamıştır. (…) Homo erectus, kendinden önce yaşamış atalarına göre yaklaşık %10-20 oranında daha uzun bacaklara sahiptir. Uzun bacaklar her adımda daha uzun mesafe kat etmemizi sağlamakla kalmaz, yürürken ve koşarken daha az kalori harcamamızı da sağlar. (…) Uzamış aşil tendonu ve kütlevi kalça kasları koşma esnasında vücudun ürettiği mekanik enerjinin neredeyse %35'ini depolar ve bacakların bir yay gibi fırlamasını sağlar. Diğer taraftan kısalmış kollar, genişlemiş omuzlar, incelmiş bele eşlik eden daralmış kalça kemiği, koşarken vücuda momentum kazandırır. Koşma esnasında başımızın sağa sola savrulmaması da önemlidir. Uzun mesafeleri koşarak kat eden hayvanlarda (örneğin atlarda) kafanın sabit tutulmasını sağlayan güçlü bir ense bağı vardır (nuchal ligament). Tempolu koşma esnasında görüşün sabitlenmesini sağlayan bu bağ, primat türleri içinde sadece insanda bulunur.
Sayfa 109Kitabı okudu
Diğer primatlardan farklı olarak insanların neden postu yoktur?
Eğer bir özellik hayatta kalmak ve üremek açısından daha fazla avantaj sağlıyorsa, bu özelliğin daha etkin hale gelmesine engel olan, daha önce kazanılmış bazı adaptif yetenekler feda edilebilir. Bu kurala evrimsel takas ilkesi (trade-off) diyoruz. Basitçe açıklamak gerekirse; kalın bir post iyi bir şeydir, ancak sıcakta soğumamıza yarayan çok sayıda ter bezine sahip olmak çok daha iyi bir şeydir. Yaklaşık 1 milyon yıl önce ateşi, gecelerimizi aydınlatmak ve ısıtmak için kullanmaya başladığımız düşünüldüğünde, kalın postumuzdan bu kadar kolay vazgeçmemiz şaşırtıcı olmasa gerek.
Sayfa 107Kitabı okudu
İlk insan?
İnsan evrimindeki ilk anatomik dönüşüm, kuskusuz iki ayak üzerinde durmak ve yürümektir. İnsan insan yapan ikinci kilit uyarlanma, son 2,5 milyon yıl süresince kademeli olarak beyin büyüklüğünün artmasıdır. (…) Beynin büyümesin ve ellerin serbest kalması yaklaşık 2 milyon yıl önce doğadaki cisimleri alet olarak kullanmak üzere yeni bir adaptif dönüşümün kapılarını aralamıştır. Bu türün bireyleri çakıl taşlarını birbirine sürterek keskin ve sivri uçlu tas aletler yapmış, vahşi etçiller tarafından öldürülen hayvanların leşlerini parçalara ayırmış, lezzetli ve besleyici yağı ve iliği çıkarmak için kullanmıştır. "İlk insan" olarak anılmayı hak eden bu türe Homo habilis diyoruz. Tam da burada insan evrimi tartışmalarında sıkça yapılan bir hataya düşüyoruz. Aslında "ilk insan" ya da "ilk" Homo habilis diyebileceğimiz bir canlı hiçbir zaman olmamıştır. Hiçbir cinsin ya da türün ilk temsilcisi ya da ilk numunesi yoktur. Hiçbir anne kendinden farklı bir türe dâhil olabilecek yavru dünyaya getiremez; türler kesintisiz ve süreklidir. 3,5 milyar yıllık evrim tarihi boyunca yaşamış her canlıya ait fosil numeneler elimizde olsaydı bu kesintisiz süreklik içinde canlılara cins ya da tür ad vermemiz neredeyse imkânsız olurdu. İnsan evrimi dâhilinde cins ve tür ismi verdiğimiz numunelerin hepsi bu süreklilik içindeki rastgele bir ara basamaktan başka bir şey değildir. Sorunun ana kaynağı (…) biz insanların her şeyi isimlendirme ve kategorilere ayırma saplantımızdır.
Irk kavramının yerini etnik gruba bırakması
Montagu etnik grubu; coğrafi ve sosyal engeller gibi ayrıştırıcı mekanizmalar nedeniyle fiziki ve kültürel farklılıklar taşıyan topluluk olarak tanımladı. Bu tarihten itibaren çok fazla biyolojik anlam içermeyen etnik grup terimi antropologların ırk kavramı yerine yaygın olarak kullanacağı kavram olacaktı. Montagu, insan gruplar arasında var olan biyolojik farklılıkları reddetmedi; ancak gözlenen çeşitlilik dâhilinde keskin sınırların olmadığını vurguladı. Örneğin deri rengi çeşitliliği arada boşluk olmaksızın o kadar devamlıdır ki, bu devamlılık popülasyonları ayırmayı imkânsız hale getirir.
Reklam
62 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.