Korkunun insana yaptıramayacağı şey yoktu belli ki! Kim bilir; Ferhat'a koca dağı deldiren şey, onun Şirin'e duyduğu aşkın büyüklüğü değildi. Şirin'i kaybetme korkusunun büyüklüğüydü.
Ben yanındaki ile sohbet başlatabilmek için bahaneler arayan insan canlısı Yolcuyum. Sen bir daha hiç karşılaşmayacağı biriyle konuşmayı saçma bulan asık yüzlü bir gün Suskun yolcusun.
Kambur Dev'in hikayesi yıllar yıllar önce derme çatma bir çadırda başlamıştı. Fakat her şey öyle gerçekti ki bir hikayenin içinde olduklarını o da dahil kimse bilmiyordu. Memleketin dağlarının dağ, ovarlarının ova, ormanlarının orman, denizlerinin deniz, göğünün gök, toprağının toprak, suyunun şu olduğu devirlerdi. Henüz kurdu kuzu, kuzusu kurt; oğlanı kız, kızı oğlan; yalanı doğru, doğrusu yalan olmamıştı. Ölüm de vardı, dirim de. Günah da vardı, sevap da. Yoksulluk da vardı, varsıllık da. Ayrılık da vardı, kavuşmak da. Ancak yalan dünyanin paslı çivisi henüz bugünkü kadar çıkmamıştı.
Kambur Dev'in hikâyesi yıllar yıllar önce derme çatma bir çadırda başlamıştı. Babası Reşit Ali henüz çok küçükken verilmişti Kalaycı Beki'nin yanına ne yapacaktı okuyup eli ekmek tutsundu.
Ustasının kızı güzeller güzeli Gülcihan'a vurulmuştu. Ne yapıp edip istedi ustasından on beş yaşındaki kızını.
Kalaycı Beki tamam demişti ancak son söz Gülcihan'ındı. Kararı verecek olan oydu. "Irçındı, inatçıydı" çingene güzeli. Reşit Ali gönlünü çelmişti çingene güzelinin. Evlendiler çoluk çocuğa karıştılar. Yine hamileydi Gülcihan. Bu defa öyle kolay olmadı.
Çok uğraştı tâki son nefesini verene kadar ıkındı durdu. Bebek gelmişti gelmesine ama Gülcihan göçmüştü bu dünyadan el kadar bebesini bırakıp. Aman Tanrım! O da neydi öyle? Kambur ve çirkin bir bebekti bu. Denir miydi böyle ama gerçek buydu. Bebeğin adını bile ablası Kiraz koymuş, ona analık etmişti.
Oysa Reşit Ali istemiyordu bu bebeği atsa atılmaz satsa satılmaz dertti başına. Derken bir talibi çıktı Kambur'un. Bir sirkte çalışmak için babasından istediler. Güle oynaya verdi evladını. Sonrası da başı gibi hep masal tadında. Öyle çok sevdim ki.
.
Su gibi aktı gitti. Kambur Dev'in hiķâyesi. Eleştirebileceğim tek yanı ise yazının süreğen olması ve paragraf aralarının çok sık olmasıydı.
Kitabın güzelliği ve dili öyle büyülüyor ki bunu bile önemsemiyorsunuz bir süre sonra.
#unutulmuşzamanlarınhikayesi
Günün birinde bir bebek dünyaya geldi. Hem de ne gelme, annesinin "ölsem de kurtulsam" dediği bir doğum anıydı.
Ama o da ne, doğan çocuk bir tuhaftı. Çok iriydi, bütün uzuvları olması gerekenden büyüktü. Üstelik kamburdu, çirkindi. Kıyamet alameti olabileceğini düşündüler bu çocuğun. Bebeğin göremedikleri
Korkunun gölgesinde yeşeren umudun, aşkın ve akıp giden zamanın izini süren bir kitapla selamlıyorum sizi.
Bu öyle bir hikaye ki kahramanları hayatın içinden… “Kusurlu” addedilen var oluşlarıyla zorlu hayat mücadelesinin içinde devinirken bazen devleşen bazen yitip giden…
“Kusur görenindir” sözünü mihenk ederek asıl kusurun, sahibinde değil,