From the Renaissance and the Enlightenment to the mid-20th century, luck was something to be mastered, dominated, and controlled; everyone agreed that you should do what you could, not focus on what you couldn’t. Ralph Waldo Emerson captured this ethos when he wrote: “Shallow men believe in luck, believe in circumstances.… Strong men believe in cause and effect.” In 1912, after he became the first explorer to reach the South Pole, Roald Amundsen wrote: “Victory awaits him who has everything in order—luck, people call it.”
¤
Rönesans ve Aydınlanma'dan 20. yüzyılın ortalarına kadar şans, ustalaşılması, hakim olunması ve kontrol edilmesi gereken bir şeydi; herkes yapabildiğinizi yapmanız, yapamadıklarınıza odaklanmamanız gerektiği konusunda hemfikirdi. Ralph Waldo Emerson şu sözleri yazarken bu ahlak anlayışını yansıtıyordu: "Sığ insanlar şansa inanır, koşullara inanır... Güçlü adamlar sebep ve sonuca inanır." 1912'de, Güney Kutbu'na ulaşan ilk kaşif olduktan sonra Roald Amundsen şunları yazdı: "Her şeyi düzenli yapanı zafer bekler; insanlar buna şans der."