Türkiye'deki laikleşme de anayasacı liberaller tarafından olumlu karşılandı. Özellikle Al Siyasa grubu dikkatli bir izleyiciydi. Abdel Razık, din-devlet ayrımının halkın inançlarını değil, ulemanın çıkarlarını hedef aldığını yazıyordu.
Sayfa 150 - Yenigün Haber Ajansı "Konferans VIII: Türk Devriminin Etkileri/Serpintileri"Kitabı okudu
... Medeni Bilgiler kitabı şöyle diyor: "Demokrasinin tam ve en bariz hükümet şekli cumhuriyettir" (s.29). Bu saptama, seçimle gelen devlet başkanlığının seçimle gelmeyen (irsi) devlet başkanlığına oranla daha demokratik olduğunu belirtmesi bakımından doğrudur.
Ancak sorular bundan sonra başlıyor. Bu görüş iki soruyu çağrıştırır.
İlkin, demokrasi mutlaka cumhuriyeti zorunlu kılar mı? İngiltere, İsveç, Norveç, Danimarka, Hollanda, Belçika, İspanya, Japonya vb. gibi demokratik-anayasal monarşileri hesaba kattığımızda, bu soruya "hayır" yanıtı uygun düşer. İkinci soru şu olabilir: Cumhuriyet mutlaka demokrasiyi içerir mi? Yukardaki dar ve teknik tanım açısından, bu soruya da olumsuz yanıt vermek gerekir. Örneğin, Türkiye Cumhuriyeti'nin tek partili döneminde devlet başkanları (cumhurbaşkanları) seçimle ve belli süre için bu makama geldiler ama, rejim demokratik değildi. Eski sosyalist ülkelerde de devlet başkanları seçimle belirleniyordu ama, bu ülkeler de ne burjuva ne de sosyalist anlamda demokratiktiler. Bunlara bir de, resmi adı "Cumhuriyet" olan ama devlet başkanının seçimle gelmediği üçüncü dünya diktatörlüklerini katalım. Görülen odur ki, "Cumhuriyet mutlaka demokrasiyi içerir" denemez. Cumhuriyet kavramının genel kabul gören dar anlamı açısından durum budur.
Cumhuriyet kavramı ve bunun demokrasi ile ilişkileri açısından yaptığımız bu kısa gezintiyi şöyle bitirelim: Cumhuriyetsiz demokrasiler olduğu gibi, demokrasisiz cumhuriyetler de vardır.
Sayfa 25 - Yenigün Haber Ajansı "Konferans II: Cumhuriyet İlanı"Kitabı okudu
Bununla birlikte, hilafet yine de son Osmanlı-İslam ana kurumu idi. Saltanat özlemcileri ile cumhuriyet küskünleri için son barınak durumundaydı. Gelenekçi-muhafazakârlar bir süre için de burada sipere yatacaklardı.
Birtakım hak ve özgürlüklerin öznesi olarak geçen "Türkler" ya da "Türk" kimdir bölümünün son maddesi bunun yanıtını veriyor: "Türkiye ahalisine din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşın itibariyle Türk itlak olunur" (denir) (md. 88). Anayasa, dinsel ve ırksal farklılıkların bulunduğunu ancak, "Türk"lük sıfatının dinsel ve ırksal bir anlam taşımadığını, coğrafi (“Türkiye ahalisi") ve siyasî ("vatandaşlık" bağı) anlama geldiğini vurgulamaktadır. Mustafa Kemal de aynı yıllarda, "Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir" şeklindeki tanımıyla, aynı yaklaşımı bir başka düzlemde formüllendirmişti. Dolayısıyla "milliyetin esası ırk değil, siyasal sadakattir."
Sayfa 309 - Yapı Kredi Yayınları, 36.Baskı, Nisan 2022Kitabı okudu
Devlet sadece saygı göstermekle kalamaz, özgürlüğü gerçekleştirici koşulları hazırlamak da zorundadır. Anayasanın sosyal devlet, sosyal adalet ilkeleri ve sosyal haklar sistemi de bu anlayışın somutlaşmasıdır.
1921'de bir anayasa ile egemenlik hakkının kayıtsız şartsız millete ait olduğunun ilân edilmesi, monarşik egemenliğin, monarşinin ve Osmanoğulları soyuna ait sayılan saltanat hakkının da reddi demekti.
Sayfa 255 - Yapı Kredi Yayınları, 36.Baskı, Nisan 2022Kitabı okudu