Elbette insanlar eşit haklara sahip ve özgür doğarlar, öyle de kalırlar ama büyüyüp de tek bir kitabın bile kapağını açmamaya karar verirlerse onların muhabbetine katlanmak zorunda olamam, kimse bunu dayatamaz bana.
“Biri öldüğünde, ölen o kişi değildir yalnızca, hayatta kalanlarla olan tüm bağları da ölür. Kopar. Hepsi hayatta kalanın beyninde asılı kalır ve işe yaramaz bir bilgi ağırlığı yapar. Öldükten sonra ben de birinin hayatına ağır gelebilseydim hoşuma giderdi, anlıyor musun? Senin hayatına ağır gelecek miyim?”
Şu anı yaşamak cesaret gerektirmiyor.Asıl her günü sonraki on yıl boyunca ortalarda dolanacakmışsın gibi yaşamak cesaret istiyor.Zor olan bu.Bu, daha çok düşünme, daha çok tefekkür gerekiyor,daha çok güç istiyor.
denise, tanıdığım en üzgün insandı ama ağlama yetisine sahipmiş gibi görünmüyordu.sanırım bunun nedeni denise’in aslında üzgün değil, umutsuz olmasıydı. bir insan, yalnızca dünyadan bir şeyler bekleyip hayal kırıklığına uğrarsa ağlardı.
kıyafetlerin duyguları olmadığının farkındaydım ama babanın öldüğünü ve bir daha asla giyilmeyeceklerini anlamış gibi görünüyorlardı. onunla birlikte yok olmadıkları için, orada öylece durup bize onun yokluğunu hatırlattıkları için utanır gibiydiler.
“Yaşlandıkça edindiğin anılar,” dedi annem, “o kadar parlak değil, anlıyor musun? Daha çok hatırlatıcı notlar gibiler. Belli bir tekdüzelikleri var. Ve örtülüler.”
“Ama ergen intiharlarında artış var, “dedi annem.
“Bunun ödev yüküyle hiçbir ilgisi yok” dedi Simone. “Çocuklar ölmek istiyorlar çünkü kimse onları sevmiyor. Buna karşı bir yasa çıkaramazsın.”