Modernliğin en büyük ironisi, zaman tasarrufu yaratacak bütün kurumsallaşmalara ve teknolojik ilerlemelere rağmen zaman kıtlığını da aynı ölçüde arttırması, insanın kendine ve yakınlarına ayıracak zaman bırakmamasıdır.
Levineye göre, kenara itilmiş ya da sürülmüş insanlar ve kültürler, yavaş ve rahat insanlardır. Paradoksal biçimde ekonomik ve teknolojik gelişme arttıkça zamam baskısı ve darlığı da artmaktadır.
Deneme türünde olan eserimiz şehrin zaman, mekan, meydan, müzik, sinema, sanat, kitap, fıkıh, irfan, ölüm ile olan ilişkisini geçmişle ilintili kurarak inceliyor. Bu başlıkların şehir için ehemmiyetini ve sosyolojik açıdan nasıl değerlendirilmesi gerektiği üzerine yazılar barındırıyor. Özellikle 'şehir ve mekân' başlığındaki "ev, bark, konut" arasındaki farklılık, kapitalizmin evi/ yuvayı konuta ( sadece korunaklı başını sokabilecek duvarlar bütününe) verildiğine güzelce değinmiş. Bu bahis üniversitede dinlediğim bi konferansı da hatırına getirdi. Son olarak da 'şehir ve ölüm' kısmı da beğendiğim yerlerden. İbret alınması gereken kabristanlar, mezar taşlarındaki ince mesajlar üzerinde durularak medeniyetin yalnızca yapılan eserlerden ibaret olmadığı ölümden sonrasına geçerkende mesajlar vererek ilerlenen medeniyetimizden bahsediyor. Ve acıdır ki kitap çok doğru bi tespit ile bitiyor.
" Hatırlanması ve ibret alınması gereken ölüm, kentlerde giderek yanlızlaşıyor"
Kent, kentleşme , modernizm ile ilgili kısa bilgi verdikten sonra yazar Türkiye'nin 1950 'lerden sonra meydana gelen kentleşmeyi ele almış. Kent Dindarlığını ,kentte değişen dindarlık anlayışını anlatarak konuyu farklı başlıklar altında ele almış. Halk Dindarlığı ve Kitabî Dindarlık kavramlarını da aynı şekilde izah etmeye çalışmış. Akademik bir çalışma olmasına rağmen okuduğunuzda yaşadığımız ya da bizden önceki kuşakların yaşadığı dönemleri anlaşılır bir şekilde anlatmış yazar. İçerisindeki kavramlar zihne oturursa kitap sonunda bir kazanım olarak çeşitli dindar tanımlamalarıni ve 1950'lerden sonra Türkiye'de gelişen din ve dindarlık algısının ne olduğu hemen hemen kavranmış olunur.
Kitap ile ilgili genel düşüncelerimi bildiriyorum izninizle,
Öncelikle medeniyetleşmeyi bir gelişim kapısı olarak görüyor Celaleddin Çelik. Köylerin aksine birbirinden farklı insanların yaşadığı ve dolayısıyla "Uyanma" meskeni olarak görüyor çünkü "uyuyan", "uyandırılacak olan" ve " uyandıranlar" birlikte