Böyle tepki gösterir insan, böyle, ölüme,
böyle dosdoğru ileriye bakar ve yandan dinler,
böyledir su, kana karşıt,
böyledir ateş, külün tersine, düzeltir ve parlatır
dünyayı tutan acısı, bilmiyorum gerçekten de ne
yapacağımı, nerede konumlayacağımı kendimi; koşuyor, yazıyor, alkışlıyorum,
ağlıyor, göz atıyor, yok ediyorum, onlar söndürüyor, söylüyorum
göğsüme bunlar sona erecek, iyi bitecek,
böyle gelmeli sonu.
Kötülüğe inan, kötüye değil;
bardağa inan, asla liköre değil;
cesede inan, insana değil
ve yalnız kendine, yalnız kendine, yalnız kendine.
Çoğuna inan, içinden birine değil;
vadiye inan, akan suya değil;
paçalara inan, bacaklara değil
ve yalnız kendine, yalnız kendine, yalnız kendine.
Pencereye inan, kapıya değil;
anneye inan, ama dokuz aya değil;
kadere inan, iyi zara değil,
ve yalnız kendine, yalnız kendine, yalnız kendine.
Dürbüne inan, göze değil;
merdivene inan, asla basamağa değil;
kanatlara inan, kuşa değil
ve yalnız kendine, yalnız kendine, yalnız kendine.
Haykırdı! Haykırdı işte! Doğuştan, duyumsal haykırışıyla!
Utançtan mı haykıracaktı yoksa, bitkiler arasına nasıl düştüğünü gördüğünden mi,
işitmekten mi nasıl dediğimizi: Ölüm bu!
Yaralamaktan mı en yüce çıkarlarımızı!
Adalet yalnız şu şekilde hatasız olur; hâkimler boyalı gözlüklerin ardı sıra bakmadığında; yasalar yazılı olmadığında; hapishaneler ve gardiyanlara ihtiyaç duyulmadığında.
Demem o ki adalet işlemez, insanlar tarafından işletilemez ve insan gözüyle yürütülemez.
Kimse suçlu değil. Ya da sonsuza kadar hepimiz suçluyuz.
Her ikimiz de birbirimizi sevdik, hatırlamıyor musun? Dakikalar henüz bizler için hayata dönüşmeden evvel; karanlık yokluğundan sonra her ikimiz de dünyaya birbirini tekrar tanımaya gelen iki âşık gibi yeniden gelmiştik.
Sayfa 13 - 1. Baskı: Haziran 2019 - Ketebe Yayınları