Eğer Mısır, meşruiyeti ve yetkisi tartışmalı olan Rum Yönetimi yerine Türkiye işe bir sınırlandırma antlaşması yapsaydı 11.500 km 2 daha fazla deniz alanına sahip olacaktı.
Türkiye ise hak ve menfaatleri bulunduğunu birçok kez ve çeşitli vesilelerle deklare etmesine karşın, Doğu Akdeniz’de MEB sınırını ilan etmemiş ve KKTC dışında herhangi bir kıyıdaş ile sınırlandırma antlaşması akdetmemiş bölgedeki tek devlettir.
GKRY ve Yunanistan ikilisinin savunduğu ve AB tarafından desteklenen tezlerin gerçekleşmesi durumunda; yaklaşık 189 bin kilometrekarelik deniz yetki alanımız 41bin kilometrekare ile sınırlandırılacak, bir başka deyişle egemenlik haklarımızın bulunduğu 148 bin kilometrekarelik alan gasp edilmiş olacaktır.
“Halen yürürlükte olan 6 mil deniz genişliğinde karasuları uygulamalarına göre, Ege’nin yaklaşık %7.4’i Türk, %39.2’si Yunan, %5’i de egemenliği devredilmemiş adaların karasuları ile kaplanmaktadır. Ege’nin açık deniz alanları ise %48.4’tür
Sayfa 97 - Türk Tarih Kurumu YayınlarıKitabı okudu
Ülkemizin de taraf olduğu MARPOL 73/78 Denizlerin Gemiler Tarafından Kirletilmesinin Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşme ile deniz çevresinin korunmasına dair kurallar kabul edilmiştir. (1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi)
Türkiye, Ege’den kaynaklanan özel nedenlerden dolayı 309’uncu maddesi gereğince çekince kaydı koyamadığı için 1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesini imzalamamıştır.
Bu eksik teknik yaklaşım nedeniyle deniz yetki alanlarımız minimalist bir yaklaşımla ortaya koyulmuştur. Halbuki Türkiye'nin deniz hukukunun ilgili hüküm ve prensipleri ile uluslararası mahkeme ve hakem kararları ışığında Mısır ve KKTC'nin yanı sıra İsrail, Libya Lübnan ve Suriye ile ilgili kıydaşlar olmaları nedeniyle deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına dair antlaşmalar imzalaması mümkündür ve gereklidir.
"MEB kavramı, uluslararası hukuka 1982 BMDHS ile girmiş olup, karasularının ölçülmeye başladığı esas hatlardan itibaren 200 deniz mili genişlikteki deniz alanlarının deniz yatağı ve toprak altı ile üzerindeki suların canlı ve canlı olamayan kaynaklar üzerinde kıyı devletlerine bazi ekonomik hakların tanınmasını öngören bir kavramdır."
Ege denizindeki hakimiyet mücadelesi 1090 yılından 1830 yılına kadar, yani 740 yıl, Osmanlı-Ceneviz-Venedik ve Saint Jean Şövalyeleri arasında devam etmiş, Yunan ve Rum hakimiyeti asla söz konusu olmamıştır.