Kadınlar ev işleri yapmanın baskısından özgürleşmişseler de, güzellik mitine tabi kılınmışlardır. Özgürleşmelerine kurnazlıkla, sembolik gücünü güçlendirmekten geri durmayan bir görünüş prangasına hapsolmaları eşlik etmiştir.
Toplumsal düzeyde, evde kalmış kıza karşı yapılan ayıplamalar, onun güzel olmadığı ve hiçbir eril arzu uyandırmadığından dem vurur; bekâr kalmayı tercih eden kadınlar illa güzellikten yoksun olmak zorunda değildir, ama ahlâken çirkin olarak görülürler, çünkü evlenmedikleri ve anne olmadıkları için suçludurlar. Bu kadınlar "erkeksi", "lezbiyen", "amazon", "fahişe", " hafifmeprep "çokbilmiş" olarak adlandırılıyorsa, bu onların aile düzenini sorgulamaktan ileri gelen saldırıya açık bir tehdit olarak görülmelerindendir. Kadının ahlaki çirkinligini bildiren söylemler öncelikle bağımsızlıkları üzerinde hak iddia eden kadınları hedef alır. Bu onların rahatsızlık uyandıran fiziklerinden kaynaklanmaz; aksine kurulu normlara uymamak suçundan ötürü ahlaki bir kusur olarak görülmüştür. Mesela, cadılar ille de çirkin değildir, aksine bağımsız, bekar ve çocuksuz kadınlar olduklarından çoğunlukla çirkin olarak görülmüşlerdir.
Kadın doğal olamaz; onun takılar ve elbiselerle süslenmesi ve güzelleşmesi gerekir. Kadın, kadın olarak doğduğu için, sadece görünürde bir güzelliğe heves edebilir, varoluştan gelen bir güzelliğe değil.
Merhabalar,
@Satansdiary ile Feminizm, Cinsiyet Eşitliği ve Kadın Kitaplığı üzerine bir sohbet gerçekleştirdik.
youtube.com/watch?v=gAYDcOv...
Tekrar tesekkür ederim Ömer teklifin için. Sohbetimizde kadının gizli kalmış tarihinden aile kurumuna, şiddet türlerine, kadınların ve erkeklerin içsel gelişimlerine dair kitap
Konuya girmeden önce şuna değinmek isterim ki bana, "kadın hakkı mı insan hakkı mı?" diye sorsalar "insan hakkı" derim, hiç şüphesiz. Bir yerde -kime yönelik olursa olsun- hak ihlali varsa orda "insani" değerler konusunda sıkıntı var demektir. İnsana saygı duymayan, kadına mı saygı duyacak?! Geçenlerde bir videoya
Yüzyıllar boyu süren kadına dayatılan kuralların ve ölçütlerin daha derin, daha sağlam temellere dayandırılarak anlatıldığı bir kitap. İsminden hareketle bütün kadınların okuması gerekiyor demeyeceğim elbette. Bilakis şiddetin her türlüsüne başvurmaya meyilli erkek bireylerin (kastettiğim bütün cinsiyet mensupları değil) gerçekle yüzleşmesini sağlayacak. O yüzden okuyun, okuyalım, okutalım.
Kitabın ilk olarak olumlu yanlarına değinmek istiyorum. Bir kere cok emek verilmiş bir kitap olduğu ilk basından itibaren hissediliyor. Çok fazla araştırmaya ve analize dayanıyor. Dolayısıyla ilk defa duyduğum, hayret ettiğim bir çok nokta oldu ve bunlar kaynaklara dayandırıldığı için guvenilirliligi anlamında bir sıkıntı yok. Akademik ama sıkıcı degil kesinlikle. Hızlıca okunabilecek bir kitap.
Olumsuz olarak ise soyleyebileceklerim aslında kitap kendi dilinde okunduğunda okuyucuya geçmeyecek olan ancak Türkçe okunduğunda farkedilebilecek bir çok kelime yoksunluğu. Dolayısıyla bir çok yabancı kelime ve isim geçiyor. Bu da okumayı yavaşlatıyor. Orjinal dilinde okunmasını tavsiye edebilirim.
Ikinci olarak ise kitapta sunulan 3 paradoksun birbirleriyle bağlantısında sıkıntı olması dolayısıyla (benim hissettigim) bir bütünlük oluşturmaması.
Tüm bunlar göz önüne alındığında kadın tarihi ile ilgili okuma yapmak isteyenlere önerilir.