Davud El-Kayseri

Davud El-KayseriLedünni İlim Ve Hakiki Sevgi author
Author
7.8/10
6 People
110
Reads
18
Likes
3,811
Views

About

Dâvûd-i Kayserî, Osmanlı devletinin kuruluş döneminde yaşamış İran'lı mutasavvıf, filozof ve yazar. İlk Osmanlı medreselerinin kurucusu, başmüderrisidir. Asıl adı; Davud bin Mahmud bin Muhammed, lakabı Şerefüddin’dir. Dâvûd-i Kayserî, günümüzde İran sınırları içindeki Save'den Moğol saldırıları sırasında kaçarak Kayseri'ye yerleşen bir aileye mensuptur. 1258 veya 1261 yılları civarında Kayseri'de doğdu. Kayseri'nin o dönemde Selçuklu ilim ve kültür hayatındaki yeri oldukça iyiydi. Burada dönemin tanınmış alimlerinden Kadı Siracettin el-Ümrevi'den dersler aldı. Onun Konya'ya tayin edilmesinden sonra burada diğer hocalardan eğitim gördü. Davud el- Kayseri, kendisini yetiştirdikten sonra Kahire'ye gitti. Bir süre burada da eğitim gördü. Dört yıl kadar kaldığı Kahire'den Kayseri'ye döndü. Hatta ilim aşkı ve çabası, Onu dönemin şöhretli alimi Abdürrezzak Kaşani ile görüşmek için İran yol1arına düşürdü. Orada ondan tasavvuf dersleri aldı. Böylece Din ilimlerinde hem de dünya ilimlerinde büyük şöhret oldu. Konya, Aksaray ve Bursa'ya gitti. Yazdığı Matla'u hususi' l Kelim filmaani Fususi'l Hikem adlı eseriyle Osmanlı Padişahı Orhan Gazi'ye kadar ulaştı. Davudu Kayseri Nihayet-ül Beyan fi drayetizzaman adlı eserini de bitirdikten sonra şöhreti Anadolu sınırlarının dışına taşmaya başladı. Bunun üzerine 1336 yılında Orhan Gazi kendisini İznik'e çağırdı. Günlük 30 akçe maaşla burada kurduğu Osmanlıların ilk medresesine Başmüderris tayin edildi. 15 yıl süreyle çalıştığı bu medresesinin sistemini kurdu. Böylece osmanlılarda medrese eğitiminin temeli fiziki olarak Orhan Gazi, ilmi olarak da Davud-u Kayseri tarafından atılmış oldu. Davud el-Kayseri'nin Osmanlı medrese eğitim sistemine verdiği disiplin asırlarca devam etti. Dünya çapında binlerce ilim adamı, sanatkar ve edebiyatçı yetişti. Bu bakımdan Davud-u Kayseri'ye o dönemlerde Din ve mil1etin Şerefi anlamına gelen Şerefu'd Din ve' Mille lakabı verildi. Tasavvuf yönündeki bilgisi ve yaşayışından dolayı Şeyh ve Hanefi mezhebinde olduğu için de El Hanefi gibi unvanlar verildi.
Full name:
Dâvûd bin Mahmûd bin Muhammed er-Rûmî el-Kayserî es-Sâvî Dâvûd-i Kayserî
Title:
İranlı mutasavvıf, filozof ve yazar
Birth:
Kayseri, 1260
Death:
İznik, 1350

Readers

18 readers liked.
110 readers read.
5 readers are reading.
69 readers will read.
3 readers left half.
Reklam

Quotes

See All
Muhyiddin İbnu'l Arabi "İçini yaşatan, ölü olan her varlığı diri görür."
"Sevgi, Yüce Allah'ın sırrıdır; onu yakın bilgiye sahip ihlaslıların kalplerine yerleştirir."
Reklam
Çünkü hareket ebediyyen ancak sevgi sebebiyle gerçekleşir, ama harekete bakan kimse başka sebepler tarafından gerçeği görmekten engellenir, oysa gerçek sebep o sebepler değildir. Zira asıl olan, âlemin kendisinin içinde hareketsiz olduğu yokluktan varlığa doğru olan hareketidir. Bu yüzdendir ki varlığın, durağanlıktan olan hareket olduğu söylenir. Şu halde, âlemin varlığı olan hareket bir sevgi hareketidir. Nitekim Hz. Peygamber - Allah'ın salâtı ve selâmı onun üzerine olsun- buna “Ben bilinmeyen bir hazineydim, bilinmek istedim” sözüyle işaret etmiştir. Bu sevgi olmasaydı, âlem somut gerçekliğinde ortaya çıkmazdı. Dolayısıyla âlemin yokluktan varlığa olan hareketi, Yaratıcının âleme yönelik sevgisinin hareketidir. Âlem kendini sâbit ve değişmez öz olarak gördüğü gibi dış dünyada var olarak da görmek ister. Bu yüzden, âlemin sâbitlik yokluğundan dış somut varlığa olan hareketi her yönü itibarıyla, Hakk tarafından ve âlem tarafından olan bir sevgi hareketidir. Çünkü kemâl, zatı gereği sevilir.
Varlık, âlemi yokluktan varlığa taşıyan akledilir hareketten meydana geldiğinden, namaz bütün hareket çeşitlerini içerir. Hareket çeşitleri ise üçtür: doğrusal hareket, yatay hareket ve baş aşağı hareket. Doğrusal hareket, namaz kılanın ayakta durduğu halidir. Yatay hareket, namaz kılanın rükü halidir. Baş aşağı hareket ise secde halidir. Şu halde insanın hareketi doğrusal, hayvanın hareketi yatay, bitkinin hareketi ise baş aşağıdır. Cansız varlıkların kendilerinden olan hareketi yoktur. Dolayısıyla bir taş hareket ettiğinde, başkası sebebiyle hareket eder.
İmdi Hakk nasıl ki Kendisinin sureti üzere olan erkeği sevdi ise, kadınları da erkeğe sevdirmiştir. Dolayısıyla erkeğin kadınlara yönelik sevgisi, ancak kendisinden varlığa gelen kimseye yöneliktir; nitekim erkeğin sevgisi, Kendisinden varlığa geldiği kimseye, yani Hakk'a yöneliktir. Bu yüzden Hz. Peygamber kendiliğinden “Sevdim” dememiş, “Bana sevdirildi” buyurmuştur, çünkü sevgisi, hatta eşine yönelik sevgisi dahi, Kendisinin sureti üzere olduğu Rabbi ile bağlantılıdır. Çünkü eşini, Allah'ın ahlakıyla ahlaklanarak, Allah'ın kendini sevmesi sebebiyle sever.

Updates

See All
Her kalp sahibi Sen'i özler. Ey ehline eşsiz güzellik bahşeden, Herkes gerçekte Sen'in güzelliğine aşıktır..
Davud El-Kayseri
Davud El-Kayseri
Güzelliginin güneşnden aydındır bütün yönler Gönlü olan her şey tutkundur sana Ey eşsiz güzellik bahseden ehline Senin güzelliğine tutuluyor gerçekte her şey •
Aşk Şarabı ve Hayat
Aşk Şarabı ve Hayat
“Erkek veya kadın her sevimli şeyin güzelligi Sevgiden alınmadir ve ödünçtür. Yaratıklarındaki bütün sevgiler, onlar ister bilsin ister bilmesin, Allah'la ve Allah'tan dolayıdır.”
Reklam

Comments and Reviews

See All
80 syf.
4/10 puan verdi
Tasavvufi konuları içeren her kitaba dini kitap gözüyle bakılması doğru değil, çünkü bir kitapta felsefi düşünceler ağır basıyorsa artık o kitap yazarın şahsi düşüncelerinin ağırlıkta olduğu bir fikir kitabıdır. Kitapta çoğunlukla sahih olmayan/ kaynağı bulunamayan rivayetlerin dipnotta belirtilmesi kitabın olumlu bir yönü. Yeri gelmişken
Ledünni İlim Ve Hakiki Sevgi
Ledünni İlim Ve Hakiki SevgiDavud El-Kayseri · Kurtuba Kitap · 200939 okunma
80 syf.
·
Not rated
·
Read in 6 hours
Davud el-Kayserî’ye göre, sevgi bilginin neticesidir. Davud El Kayseri'nin Ledünni ilmi hakkında  görüşlerini aktardığı tasavvuf üzerine yazılmış okunması gereken sade ve akıcı bir kitap.
Ledünni İlim Ve Hakiki Sevgi
Ledünni İlim Ve Hakiki SevgiDavud El-Kayseri · Kurtuba Kitap · 200939 okunma
84 syf.
·
Not rated
"Sevgiliyi anarak yaşarken biz ezelde sürekli bir sarhoşluğu Henüz yaratılmamıştı, ne şarap ne asma çubuğu" Daha önceki yazılarımda da bahsetmiştim bu beyitten. İbn Farız'a ait bu beyit şarabın ontolojik boyutundan ziyade, metafizik boyutuna odaklanır. Şarabın cismi necis iken, kelimenin görünmeyen yüzü, madde ötesinde bambaşka bir anlamla kavuşturur bizi. Hamr, Arapça içki manasına gelir ama kelimenin kökeninde örtmek anlamı vardır. İçki aklı örter, sarhoşluk aklın örtülmesiyle gelir. İslam öncesi edebiyatta cismen vardır şarap. İslam sonrasında ise perde arkasından konuşur. İnsana aklın bindirdiği yükü alır, aşkın getirdiğini sunar. Şarabı anlamak için Hafız-ı Şirâzî ve Ömer Hayyam'a bakmak gerekir. Şarap, şiir kadehinde bir mecaza dönüşür Hafız'da, Hayyam'ın şarabı daha belirsizdir ama cisme daha yakın durur. İbn Fârız'ın şarabı ise sarhoşluktan sonradır! Çünkü o sarhoş olduğunda ne üzüm vardır, ne asma çubuğu. Gayrın merhabasın bilmeyenlerdendir İbn Fârız. Birden aklıma Âkif ise şehlâ nigâhtan mest oluşu geldi. Safahata baktım. Şarap kelimesini iki defa kullanımış Âkif, ikisinde de eski şiiri eleştirmiş. Âkif'in şiir anlayışı başkadır onu da not etmek zorundayım. Mesnevinin özeti ilk 18 beyittedir, ama ilk beyit Mesnevinin özüdür. İbn Fârız da Hamriyye'sinde aynı şeyi uygulamış. İlk beyit neredeyse şarap bahsini açmış ve bitirmiş. Son olarak Kur'an'da şarap ile ilgili bir kaç ayet nakletmek istiyordum ama sanırım yer kalmadı. Daha önce Hamdi Yazır'dan bir not aktarmıştım. Dileyen o nota bakabilir.
Aşk Şarabı ve Hayat
Aşk Şarabı ve HayatDavud El-Kayseri · İnsan Yayınları · 201524 okunma