“Yapabildiğim tek şey bu üzüntüyü insanlığın geldiği nokta adına ömür boyu taşıyacaklarım arasına eklemek olmuştu.”
Satranç oyunu, çocukluğumdan beri büyülü bir atmosfer gibi gelir. Oyuncuların strateji ve taktiklerini yakalamaya çalışmak ya da oyun sırasında beklenmedik hamlelerle oluşan dramatik durumlar fazlasıyla heyecanlandırır. Yazarın da satranç müsabakasına benzettiği ‘Don Kişot’un Düşüşü’ okuma boyunca beni de tam bu heyecanla sardı.
Gelelim hikayeye; Faris bencil, empati eksikliği olan, mutsuz ve egoist bir insandır. Kendi cehennemine çevresini de sürükleyen, yaşamı boyunca zorluklarla karşılaşmamış ve hataları hiç kendinde aramamış bir karakter. İthal takıntısını abartmış olan Faris Bey, kültür ve sanatta iyi-kötü ayrımı yapmadan yabancı sevdasından vazgeçmez; aksine, bunu hayatının merkezine yerleştirir. Yediği, içtiği ve kullandığı hiçbir şeyde yerli malına tahammülü yoktur. Evdeki çalışanlarına bile taktığı isimler, bence bu özentisinin saplantı derecesini okuyucuya çok güzel yansıtmış. 19. yüzyılın Bihruz Bey'i ile 21. yüzyılın Faris Bey'i rakip oluyor.
Ve aşk devreye girer, kar tanesi gibi saf, temiz, melek gibi kız, Belfü. Faris'i iyileştirebilecek mi sorusunun cevabını okuyuculara bırakıyorum. Bir gece vakti, uçurumun kenarında mürekkep ve hokkanın yer değiştirmesi başlar. Artık taşlar yeniden konumlandırılacaktır. Bakalım maçı kim kazanacak?
Okurken alt metinlerde okuyucuya bir dizi mesaj bırakan keyifli bir okuma deneyimi oldu.
“Bugün, dünün yarını için alınan ibret, ama aynı zamanda yarının dününe verilen bir emanet”
Bir otobüs yolculuğunda ya da okumaya ayırdığınız birkaç saatte, dizelerle taçlandırılmış güzel bir yazı seçkisi olmuş. Yazarın da dediği gibi, tam bir ‘Vaziyeti Derle(me)’ kitabı. Yazar, yer yer gülümseten, çokça düşündüren dijital dünyanın eleştirileri, kapitalizmin insanlığı robotlaştırması, insanlığın doğa katliamı gibi kısacası insan olmaya dair konuları ele almış. Kitabın sonunda okuyucuyu bekleyen yazarın kaleminden çıkan özlü sözleri çok beğendim.
Okuma eyleminin insanların temel ihtiyaçları arasında olmasını düşündüğüm yazıya katılmamak elde değil. Günümüzde kitap okuma yerine özeti bulma telaşı hatta özetin özeti bulma telaşını bende anlamlandıramıyorum.
52 Hertz Balinalarını bilir misiniz? En yakın türdaşlarının iletişim frekanslarının 12-25 hertz arası olduğunu düşünürsek dünyanın en yalnız canlısına çok üzüldüm.
Benim de kendime sorduğum sorular bunlar oldu:
Neden çoğumuz olduğumuz gibi yaşamayı seçmez diye kendinize hiç sordunuz mu?
Yeryüzünün grileşmesi mi, gökyüzünün grileşmesi mi yoksa insanın grileşmesi midir en korkuncu olan?
Seri üretimden çıkmışçasına aynı olmanın takdir edildiği bu dünyada, kendi gibi olmaya çalışan çoban yıldızlarına selam olsun.
VaziyetnameE.B.U · Kitapyurdu Doğrudan Yayıncılık · 20227 okunma