Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Eda Sezgin

Eda SezginHerbaryum yazarı
Yazar
Derleyen
Çevirmen
Editör
5.5/10
4 Kişi
9
Okunma
0
Beğeni
973
Görüntülenme

Hakkında

Editör ve yazar. 2001 yılında Beyoğlu Anadolu Lisesi, 2006 yılında Marmara Üniversitesi Fransızca Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun oldu. Eğitimine Galatasaray Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Siyaset Bilimi Bölümü’nde devam etti. 2007-2018 yılları arasında Gençsanat dergisinde editör olarak çalıştı. Sanatçı monografisi, sanat teorisi, sergi kataloğu ve kurumsal yayınlar olmak üzere çeşitli türlerde bağımsız sanat editörlüğü ve yazı çalışmalarını sürdürüyor. Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Derneği (AICA) üyesi. Editörlüğünde yayımlanmış başlıca kitaplar arasında; İmgenin Zamanı: Sanat, Hafıza, Direniş (2018), Desen Günce Nevhiz (2018), Nevhiz (2018) Titreşimlerin Büyüsü: Bir Devrim Erbil Kitabı (2018), Sanat, Eleştiri ve Bazı Şeyler (Emre Zeytinoğlu, 2017); Orhan Peker: Kedimle Geçen Günler (2013) ve Altan Çelem (2011) ile Baksı Müzesi’nin yayınları Hüsamettin Koçan: Ayağımdaki Diken (2017), GED: Baksı’da 10 Yıl (2016); Miro’ya Açılan Heykelli Yol (2014), Baksı: Bir Boşluğa İşaret Bırakmak-Mesafe ve Temas (2013) yer almaktadır. Gençsanat, Artist, Birgün Kitap ve çevrimiçi yayınlar Skop ve Manifold’da yazdı. Paul Klee’nin Pedagogical Sketchbook (Bir Öğretmenin Eskiz Defteri, 2016, Corpus Yayınları) ve Jean-Yves Jouannais’nin Artistes sans oeuvres: I would prefer not to (Yapıtsız Sanatçılar: “Yapmamayı Yeğlerim” (Mayıs 2019, Corpus Yayınları) adlı eserlerini Türkçeye çevirdi. Herbaryum: Bir Günce Denemesi isimli kitabı 2015’te yayımlandı.
Unvan:
Editör, Yazar
Doğum:
İstanbul, 1983

Okurlar

9 okur okudu.
3 okur okuyacak.
Reklam
Reklam

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
Benim de sonsuzluğa haykırdığım bir suskunluğum var.
"Bugün minik, hiç görmediğim kadar minik fareler gördüm, metronun çakıl taşlarıyla dolu raylarında cirit atıyorlardı. Taşların arasındaki incecik karanlık yollardan geçip oradan oraya koşuşturuyor, düşmüş yaprakların altına sığınıyor, sonra yeniden telaşlı telaşlı koşturuyorlardı. O kadar çoktular ki. Metro yaklaşırken telaşları daha da artıyordu. Hızlanıyorlardı. Nefeslerinin sesini hayal ettim ve bu sesin onların içlerindeki büyüklüğünü. Giderek giderek büyüyen ve sonra metro treninin çığlığında kaybolan. Bir dilsizin karanlıkta beliren cümleleri."
Yirmi Yedi Mart
Kelimeleri değil, seslerini dinliyorum. Sesler, sözcüklerden daha fazla şey anlatıyor. Bazen.
Yirmi altı Aralık
Boşlukları dinlemeyi öğrendim. Hiçbir şey yapmadan öylece bakılabileceğini bir duvara. Bir sandalyede öylece oturulabileceğini. Ve sesleri dinlemeyi. Aradaki ezgileri duymayı. Ailenin insan sayılarından, hatta takılan sıfatlardan bağımsız olduğunu. Neyi geniş gönülle sahiplendiysen, onun ailesi olduğunu ve onun senin ailen olduğunu. Üretkenliğin hikmetini, ama tükenebileceğini Her şeye rağmen kelimelerin tılsımı olduğunu.
on bir nisan
Yakınlıkların, uzaklıkların altını çizdiği anlardan geçiyorum.
Reklam
Henüz kayıt yok

Yorumlar ve İncelemeler

Tümünü Gör
Henüz kayıt yok